Derin Bir Nefes

Artık sır değil ki bu bir yol hikayesidir. Yol varsa ayrılmak, ayrılmak varsa kavuşmak var. Evvela ki sevmek var. İstememi istersin; isterim, naz edersin. Böyle mi nur istedim, böyle mi gül, böyle mi şeker ver, dedim? Yerle gök arasında sıkıştırıp bıraktın; kanatlarım mı var, pençelerim mi, bilemiyorum. Canıma bir çıngı düşürdün, bir vakit ben de ayrıldım, oyalandım, yordum, yoruldum. Serkeşliğimde bir kusur mu gördün ki beni uslandırmaya, ayıltmaya çalışıyorsun? Ben, bende olmayanı nerde, nasıl bulup getireyim? İşte, elde avuçta bir mahzun gönülcüğüm… İzledim bir eşikten umutlanmanın eskiyip eskiyip, eskiyip eskiyip hüsrana dönüştüğünü. Boynuma bir itham fermanı astılar; gururlandım, sevindim. Ben bende olmayanı nerden, nasıl bulup getireyim? İşte, bir mahzun gönülcüğüm… Senin eşiğinde yorulmasından iftihar ederim. Ey, hikmetin de irfanın da tavrında parladığı güzel; onu ister aziz edersin ister zelil. Zelil de etsen aziz de etsen yine zikrinden geri durmaz. Neden beni buraya hapsettin? Neden bu umutlanma kapısını da kapatmadın? Şevkten mevsimleri şaşırmış çiçeklerin gülüşmeleriyle bezeli bir cennet bu, ne iklim bilirler ne mevsim. Kim yarattı böyle gün gün serpilip güzelleşen cenneti içimde? Ah ki nasıl bir firkatle yoldaş oldum… Girdi koluma, gâh o bana yaslandı gâh ben ondan güç aldım, çekti bir meyhaneye getirdi beni. Kalbimin nerde yetmez düştüğünü bildim. Nerede ruhumun bin bir parçaya bölündüğünü, hangi tepelere taksim edildiğini sonra. Çağırıyorum, çağırıyorum; gelmiyorlar, birleyemiyorum. Tir-i hicrinin önünde kalakalmışım ki ne zırhım var ne kalkanım. Al beni bu zehirli tesellinin dumanından halas et. Ah. Ya ah. Bana daha çok aydan söz aç, güneş gözlerimi kör etti. Bilgiden kesildim, bana görgü ver. Elinde oluş’un sırrı varken niçin sımsıkı yumdun avuçlarını? Beni aşka mı layık görmüyorsun, sırdaşlığa mı? Hem sen görmüyor musun ki içimde pınarlar bunalıyor, bulanıyor? Niçin suyun yolunu açmak dururken üstüne daha daha toprak atıyorsun? Halimi mi beğenmedin ya gönlümü mü? Senden başka her arzudan arınmakta olan gönlümü niçin hor görüyorsun? Hicranınla şerha şerha olmuş gönlümü niçin hor görüyorsun? Ahmağın oldum, hesap kitap bilmez değilim. Beni bu ayinden mahrum etme. Bu iksiri benden esirgeme. Her zarfın mazrufu sızar dışına, sen bende firkatten başka söz mü duydun? Gözlerimin ferini, gönlümün sürurunu yollarında yordum. Boynum senin zincirini çekiyor, kanatlarım senin tuzağına meylediyor, canım eşiğinin miskini. Beni hiçbir ihsana layık görmezsen bari kurban diye ayır. Bırakalım bu sen ben lakırdısını hem. Ayaklarında şüphe tozlarından izler gördüm, deme. Onca yolu boşa yürümüşsün, deme. Güneşli günler kaybettik; karlı, yağmurlu günler. Pencere önlerinde, şenliklerde, caddelerde, kitaplarda, matemlerde, kahvelerde… belirmeni bekledim. Niçin bunca arattın, özlettin, beklettin kendini? Niçin bir küçücük hamleyle zaten şuracıkta olduğunu söylemedin bana? Nerden bilecektim bu meyhanenin meydancısı olduğunu? Yanı başında hasretle tükettin ömrümü, nasıl? Bıçağının önüne yatmak için bahaneler arıyorum.  A bu cümle feleğin, etrafında pervane olduğu mihenk; beni söze mahkum ediyor, sonra da söyleme, diyorsun. Yollar gösteriyorsun; yürüme, gelme diyorsun. Ne başımda akıl kaldı ne ayaklarımda karar.  Hem sadece balık mı suya muhtaç ve mahkumdur? Su da balığı aramaz, istemez mi? Sen müstesna bir sultansın, bildim ve kabul ettim amma insaf gözüyle bak ki bencileyin bir geda da her zaman ele geçmez. Başında her döndüğü leşe konup seni unutan kuşlardan mı bildin beni? Nice gönül çelici avın üzerinden geçip ellerine dönmedim mi? Aferinim nerede? Şimdi yolumdan kaldırmaya çalıştığım bu engelleri, kendi yoluma kendi ellerimle kendim mi koydum? De ki her ne oldu bitti ise ben ettim eyledim, sana naz edecek hatırım var mı?

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.