Kategori: Sait Başer

Bir Soru Bir Cevap

SORU: Hocam, Türk toplumuna yaşadığı dramatik kültür kırılmalarının ardındaki özgün telakkîsini tanıtmak, hatırlatmak ona ne kazandırabilir?   CEVAP: Bir çok insan benim Türk Müslümanlığı konusunu modern Türk toplumunun her derdine derman olacak bir yeni ideoloji olarak kurguladığımı düşünüyor. En azından, bunun bir keşif olduğunu fark edenlerse, geçmişten her derde devâ bir selefî form devşirdiğimi zannediyor. …

Devamını oku

Medet

Rabbimiz! Sensiz bir âlem imkânsız. Âlemi anlamak da ancak seninle mümkün… Âlem de sensin, ilim de, âlim de, alîm de… Sensiz anlam yok… Biz, babalarımız, dedelerimiz, kaç kuşaktır… bir Celal Devri çocukları olduk. Sana gurbetteyiz, ilme gurbetteyiz, kendimize gurbetteyiz… Sahteliği gerçeğe tercih edeli, kaç kuşaktan beri, her türlü yoksunluk, yoksulluk ve çile başımızdan eksilmiyor. Halbuki, …

Devamını oku

Şehâdetin Onayını Kalbinden Alacaksın

“Duygusallık” suçlaması, anlama konusunda “soğukkanlı” olamayanlara atfedilen bir sıfat. “Suçlama”, dikkatli okuyucudan kaçmaz ki; bir aksama, yanlış yada hatâ durumunda söz konusudur. O perspektife göre, “anlama” veyâ “anlamlandırma” esnâsında duygular devrede bulunmamalıdır! Pekâlâ bu mümkün müdür? Duygulardan soyutlanmış bir anlama olabilir mi? Anlama konusu, dikkatin tevcihinden bağımsız kalabilir mi? Dikkatler, hassâsiyetlerden bağımsız mıdır? Hassâsiyet duygusuzluk …

Devamını oku

“Nizam-ı Âlem Ülküsü”, Saâdet; “Çıkar İlkesi”, Şekâvet ve Felâket Sebebidir…

“Diplomasi” deyip geçmeyin. Beşerin en kıvrak zekâlı çocuklarının faaliyetinden söz ediyoruz. En üstteki bu tabakanın iştigal alanı, insanlığın kaderine hükmetme alanıdır. Devletler bunların kontrolünde, insanlığın bütün imkanları bunlar tarafından kullanılmaktadır. Son iki yüz yıldır bunların dillerinden düşürmedikleri, iki cümlede bir: “Devletlerin ilkeleri değil, çıkarları vardır!”, “Devletlerin dostları değil, çıkarları olur!” vb terâneleri hepimiz ezbere biliriz. …

Devamını oku

“Gördüğünü Kalbi Yalanlamadı”

“Gördüğünü kalbi yalanlamadı” Yani? Kalbi biliyor muydu zaten? Nereden biliyordu, nasıl biliyordu, ne zamandan beri biliyordu? … * Yahut… “Gördüğünü kalbi yalanlamadı” KALBİ!.. Cenab-ı Hakk’ın muhâtabı kalb. İnsânî öznenin “zâtı”! Çünki “kalbi” O’nu tanıyordu, biliyordu… Hangi kalp? O kalbe vüsûlün çâresi… gibi sualleri tehir edelim şimdi. O “KALB”in tanıdığı, çok âşinâsı olduğu bir “Kudret-i İlâhî, …

Devamını oku

Başkanlık ve Yavuz Hırsızlar

Milletimizin, iftiharla anlatmalara doymadığımız bütün tarihi, hakanlık ve hükümdarlık temelli bir güçlü yönetim modeliyle yaratılmış. Bu tarz, sadece devlet başkanlığı konusunda değil; bütün boylarda da “beylik” yönetimi biçiminde ve tam anlamıyla başkan yetkileriyle tahakkuk etmiş. Elbette Toy meclisi, Divan uygulamaları gibi toplum aklını kullanma pratiği de buna dahil! Sınıfsız geçmişimiz sebebiyle, tarihimizde bu lider kültürüne …

Devamını oku

Uzleti Denemeden İnsaniyet İmkansız

Uzlet, tabiatla baş başa kalmak, kendi iç sesini duyma çabası. Kaosçu materyalist kapitalizm, zevkçi ve bencil içgüdüleri, tarihte hiç olmadığı kadar serbest bıraktı, meşrulaştırdı. Tabii o anlayışın patronlarının pekala farkında oldukları metafizik ihtiyaçlar, o ihtiyaçların karşılıksız kalmasından kaynaklanan depresif psikolojiler görmemezlikten gelinemezdi. Sürekli bir telkin ve hipnozla o derunî talep kitlelere unutturulmalıydı. Bugünün medyatik toplumu …

Devamını oku

İnsanlık Kimliklerden Vuruluyor

Kimlikler üzerinden kamplaşma! İnanışlar üzerinden toplu infazlar! Siyaset tercihleri üzerinden cepheleşmeler! Tarih okuma biçimleri adına tahkimat! … * Yukarıdaki başlıkları arttırmak mümkün. Arttırsak da eksiltsek de günümüz dünyasındaki kavga alanları bu yaftalar üzerinden meşrulaştırılıyor. Kavgaların sebebi bu yaftalardır demedim, lutfen dikkat. Bu yaftalar “üzerinden meşrulaştırılıyor” dedim. An be an kişiliğinin murakabesini yapmayanlar, eski nisbetlerin kolaycı …

Devamını oku

Çâre?!..

Türkiye’miz bir çetin belâ ile boğuşuyor. Fethullah Gülen Grubu’nun umulmadık, on yıllardır saklı tutabildiği(!) çirkin suratıyla yüzleşmek, ülkede muazzam bir travma yarattı. Bu “yüz”ü neden göremediğimizi tartışıyor aydınlarımız. Esasen o “yüz” seneler evvelinden beri tekrar tekrar anlattığımız meselelerdendi. “Türk Müslümanlığı” tezimizin 1998’de yayınlanmasıyla ülkemizde ortaya çıkan vâveylâyı unutmak mümkün değildir. Sızıntı dergisinde hayvan resimlerinin başını …

Devamını oku

Hanım Hey!

            Törem Vardı Törem Hani?   “Oğuz” dediklerimiz, “Töreliler Birliği”, Devlet’se adaletti, kavimlerin dirliği! Töre’yle idi Türklük, iddia evrenseldi! Töre’siz zâlimlerde bulamadık erliği. Töre’yle kutlu Devlet, Töre’yle İl dirliği Töre’de Hakan yay, her bir boy ise ok idi Oğuz, “oklar” demekti, yani onlar çok idi Hikmetle adaletti hepsinin dâvâları Kör …

Devamını oku

Töre’nin Çocukları

KİMLİK, TÜRKLÜK VE İNSANLIK Ticaret, turizm, bilimsel işbirlikleri, küreselleşen haberleşme ve ulaşım… gibi sebeplerle insanlık topluca tek âile hâline geliyor. Gelişmeler, insanlığın kader ortaklığını en şiddetli biçimde duyuruyor. Yeryüzü ise o “âile”nin müşterek “ev”i! Geçmişin kapalı ekonomileri, kapalı siyasî rejimleri, kendisinden başkalarını gayrılaştıran ideolojileri mârifetiyle “kimlik” vurgusu neredeyse bütün modern dünyada bir eski ezber haline …

Devamını oku

“Değerimiz Himmetimiz Kadar”mış!

“Alak”tan halk olunan insan! Alâkalarıyla büyüyor, alâkalarıyla anlam kazanıyor, alâkalarıyla değer kaybediyor, alâkalarına kavuşursa mutlu, kavuşamazsa hüsran ehli… Her “alâka”, bir “fark”a bağlanma, her alâka kendindeki cüz’î öze ilâve bir değer katma çabası… Her alâka yeni bir bağ tesis ediş, her alâka bir başka tecelli alanına teveccüh etmek. … İnsan alâka varlığı vesselâm. Değeri de …

Devamını oku

Kişiliğin Cevheri: Yeniden Anlamak!

Etrafımızda farklı hızlarda da olsa bir hareket, değişme, dönüşme, doğum, ölüm… anaforu dönüp duruyor. Bu akışa, biz de “anlama” faaliyetimizle ayak uydurmaktayız. Anlama esnasında, kavramlaştırma ve soyutlama arka planda durmadan aktif halde. … Ancak! Bir görgü, ezber, gelenek bağlamında yuvarlanan kitlelerin, “öncü aydınları”nca inşa edilen güvenli güzergahlarda akıp gidişlerine de her toplumda tanık oluyoruz. Aydınların …

Devamını oku

Hakk Sırrını Çürütmek

Sevgi, sevenle sevileni birleştiren bir iksir. Sevenler birbirlerinde yitiklerini bulur, birbirlerinde yok olurlar. Sevgilisini bulmak, esasen eksiğini tanımak ile eşdeğer… Sevgili, kendinizi içinde yeniden yarattığınız veya başka bir açıdan tükettiğiniz bir mayalanma teknesi… Bu yok oluş, aslında yepyeni ve daha geniş bir kişiliğe doğmak demektir. Seven kimsenin hamlesi, “ben”i adına değildir. Öyle olsa bir gönüllü …

Devamını oku

Sevgi Gösterisi

Cançekiş etmek Töremizde yoktur. Mahrumlara caka satmayı ecdad sevmemiş. İster yeme-içme konusunda, ister kılık kıyafet, ister mevki-makam, ister para-pul, ister sevginin teşhiri, isterse de ulvî konulara dair gözyaşı!.. Evet evet, “göz yaşı” dahî cançekiş etme konusu olabilir. Kendi duyuş derinliğine, kavrayış ve içselleştirme hünerine dair bir gösteri çeşnisi bulunur o göz yaşında bile… “Gözyaşı tez …

Devamını oku

Gerçeğimiz: Kendimiz!

Kuşadalı İbrahim Halvetî Hz.leri: “Pâdişâh-ı aşk olanlar kûs-ı hâkân istemez” buyurmuşlar… * Aşk olmadan, çile dolmadan perde kalkmazmış vesselam! Mevlevî dervişleri boşuna birbirlerine “Aşk olsun!” selamı vermiyorlar… Aşksız insanın cehennemi evham, yalımları sû-i zan, rahatı zahmet, huzuru hasret, gözleri şaşı, vicdansız başı, zehirdir aşı, can köküyle savaşı… Çâresi göz yaşı!.. * İnsan olmanın şartlarına mahkumuz. …

Devamını oku

Can Havliyle İtidal

Hani her fırsatta tekrarlanan bir diplomasi ilkesi var ya: “Dış politikada dostluk yok, çıkarlar vardır” der, üst perdeden. Bu “yüksek” ilke(!) sayesinde, tepelerdeki dâhî yöneticilerimizin biçimlendirdikleri örnek, alt tabakaların sade insancıklarına neler demez!? Zaten modernliğin ahlakı(!), edebiyatı, felsefesi, şehir yapılanmaları, sosyalleşmeye prim vermeyen kârcı piyasaları, medyası, bütünüyle değerleri insan egosunu kışkırtıp duruyorken… Hele “maneviyat”, kilisenin …

Devamını oku

İnsani Öz Safiyet İstiyor

Huzur safiyette! Sâfiyete geri dönmek de elimizde. Tövbelerle arınmanın anlamına dikkat etmek gerek. Çünki tövbe, aslî öznemiz olan Nefha-i İlâhî’nin sâfiyetine geri dönmek demek! Yâni “İHLÂS”a!.. Günahlar ise, en çok, insanı parçalı varlık algısına sevk etmeleri sebebiyle tahripkar oluyorlar. Âlemi, düştüğümüz hatâ ile, Tevhidî karakterine rağmen, nefsin taraf olduğu bir yerden görmeye başlıyoruz. “Kalplerinde eğrilik …

Devamını oku

Şehadet! Tecrübenin Diğer Adı

İnsanoğlunun hayat tecrübesi onun en vazgeçilemez değeri. Çünki o tecrübeyle anlamakta, bir dünya görüşü elde edebilmektedir. Ne yazık ki bu “tecrübe”, kimsenin yeni kuşaklara aktarma imkanı bulamadığı bir özdeğer… Bu öyle bir değer ki, ruhaniyetin keşfi ancak o değerle bakıldığında mümkün. Hikmet ve ölüm-hayat diyalektiğinden fizik-metafizik bütünlüğüne açılan kapıların kilidi sadece o tecrübede saklı. Her …

Devamını oku

Yalnız Akıncı

Sene 1982. Merhum Fethi Gemuhluoğlu’nun “Rumeli ve Anadolu Beylerbeyi” sıfatını yakıştırdığı Ekrem Amca’nın (Hakkı Ayverdi)sofrasındayız. Bir ara benim mezuniyet çalışmasını, danışman hocam İbrahim Kafesoğlu’nun ilmi yeterliliğini konuşuyoruz. Onunla çalışmamdan son derece memnun. Hangi merhalede bulunduğumuzu sorunca da: “Halil Ağabey’le daktilo ediyoruz” diyorum. Gözleri parlıyor. Yüzünde geniş bir tebessüm: “ Yaa demek Halil’le yazıyorsunuz, buna memnun …

Devamını oku