Töre’nin Görklü Dili

Görklü sözcüğü TDK Sözlüğünde “güzel, gösterişli” açıklamasıyla karşılık bulur.

Kubbealtı Lugatinde görklü:
ET Türk. ve halk ağzı. Güzel, gösterişli, uzakta.
Mübârek, mukaddes.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’te ise “Körk; güzellik, körklüg; güzel körkedti; güzelleşti.” başlıklarına rastlıyoruz.

Üşenmez’in (YLT) Karahanlı Türkçesi Sözlüğü’nde; Körklüg; Güzel ve gösterişli, daha güzel, en güzel. Körklügrek; daha iyi daha güzel. Körklük; Güzellik, maddeleri dikkat çekerken, DLT, Kutadgu Bilig ve Karahanlı Türkçesi İlk Kur’an Tercümesi’nin kaynak gösterildiği sözlükte kör- kökenli bütün kelimelerin (coğrafi tanım ve adlar da dahil), görme- eyleminin çeşitli durumlarını ifade ettiği tespit edilmiş.

Kıpçak Türkçesi Sözlüğünde de görk sözcüğü “güzellik, iyilik” olarak açıklanırken körklü sözcüğü; güzel, iyi ve gösterişli’ anlamına geliyor.

Bahşayiş Lügatinde görklü; güzel, yakışıklı, göz alıcı manasında karşılık bulmuş.

Azerbaycan Dilinin İzahlı Lügatinde görk kelimesi “göstermek işi, nümâyiş, ve gösteriş” olarak açıklanır.

Tietze Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lügatinde görk; güzellik, körk; şekil, endam, güzellik olarak karşılık bulur.

Ve daha birçok sözlük görklü sözünün “güzel, gösterişli, daha iyi, daha güzel, en iyi” vb. anlamlarını içerdiği konusunda uyumluluk gösterirler.

Töre’ye göre varlığın kendisinden neşet ettiğine inanılan Kök Tanrı, düşünme iradesiyle yaratılan bir varlık olarak insanın, asaletini dayandırdığı yegâne kaynaktır. Varlığın birliğini esas alan bu inanma modeli, yüzlerce belki de binlerce yıllık bozkır tecrübesiyle Türk dilinin temeline adeta nükleer bir çekirdek gibi nüfuz eder. Dolayısıyla anlama ve kaçınılmaz olarak yeniden anlamlandırmanın imkânlarının da anadilin içinde Türkçe düşünenler için hazır olduğunu söyleyebiliriz.

Türk duyuşu terminolojisinin en önemli kavramlarından biri de hiç şüphesiz görklü sözüdür. Görklü sözü hem varlık anlayışımızdaki özgün “yüce” tanımlamasını hem de Türk Gözü’ndeki yüksek duyuş ve beğeninin kaynağını ifade eder. Sözün kökenine indiğimizde kö- sesinde işaretlenen “yükseklik ve yücelik” anlam kökeni ile karşılaşırız. Ki kök sözü de aynı anlama kökenine bağlıdır.

Bilge Kağan’ın, Töre’yi yeniden kazanan babası İlteriş Kağan ve annesi İlbilge Hatun’u Tanrı’nın yücelttiğini/yükselttiğini anlatırken kullandığı “kötürmiş” sözü, bir yücelik ifadesidir. Orhun Yazıtları’nda kö- sesiyle başlayan bütün kelimelerin istisnasız olarak yükseklik ve yüceliğin soyut ve somut anlamlarını içerdiğini biliyoruz.

Buna göre özgün Türkçe kelimeler olarak görklü, güzel, kök, gönül ve könilik sözlerini aynı kök anlamı bakımından değerlendirmemiz gerekiyor.

Bu yazıda Türk Gözü’nün (estetiğinin) temel kavramlarını daha kapsamlı bir çalışmaya fikir vermesi için özet olarak ele alacağız.

Ayrıca belirtmek isterim ki artık “estetik” kavramı yerine “duyuş” sözünü kavramsal düzeyde kullanacak ve “Töre’nin estetiği” anlamını ifade için ise “Türk Gözü” tanımlamasını tercih edeceğiz.

Duyuş

Türk Gözü’ne göre Duyuş; duyu ve duygu bütünlüğünde algılanan varlık-yokluk birliği olarak tanımlanabilir.

Türk duyuşunun beğeni başlıkları şöyledir:

Kök (Varlığın kaynağı ile ilişkin duyuş, güzelin aslı)
Görklü (Eskimeyen, hayranlık verici yüce güzellik)
Güzel (Nesnenin aslının tezahürü)
Görkemli (Nesnenin dış güzelliği)
Gönül (Beğeninin göreceliği)

Zevk-i Selîm

Soyut varlık anlayışının sağlıklı olarak yaşayabilmesi için bir ahlaki tutum ve bir bilgi kavrayışının insan hayatında somut bir şekilde vücut bulması gerekir. Niyazi Mısrî’ye göre temiz itikat akl-ı selim ile mümkün iken bu yüksek duyuşun hayat bulabilmesi için “gönülde zevk ile vicdan gerek”tir:
“Ârifin mutlak kelâmın’ duymağa irfân gerek,
Sırr-ı muğlaktır gönülde zevk ile vicdân gerek”

Mısrî, âdeta bir zevk-i selim tanımlaması yaparken kendi hakikatiyle bağını sürdüren vicdanı öne sürer. Vicdan da esasen bir adalet duyuşudur. Dr. Sait Başer; sağlıklı bir adalet duyuşunu denge kavramıyla açıklar ve oluştaki varlık-yokluk birliğini Töre’deki adalet anlayışının merkezine oturtur. Başer’in yaklaşımının varlığın tekliğini esas aldığını düşündüğümüzde duyuş bakımından varlığı tasnif etmek yerine, her düzeyin kendi varlık koşullarına uygun bir hukukla tespit edilmesi doğru olacaktır. Bu da öznel güzelleştirme çabasına girmeden önce güzelin görülmesi demektir. Dolayısıyla her tespit aşamasından güncel bir tercihte bulunmak gerekecektir. Türk düşüncesinde tercihte bulunan akıl merkezine gönül denmektedir. Türkçede gönül kelimesinin bir diğer anlamı da “yola çıkmak, yönelmek”tir. Mısrî gönül için nitelikli beğeni ve adil duyuş teklifinde bulunarak Türk Gözü’ne uygun bir zevk-i selîm tarifi yapar.

Dil açısından gönül kelimesinin ilk sesini dikkate aldığımızda yukarıdaki çözümlemeye göre kendisinden beklenen yönelişin ipuçlarını, aynı anlam kaynağından türeyen kök ve görklü kavramlarının içeriğinde arayacağız.

Kök, Kök Tanrı, Görklü Tanrı

Kök kelimesi Türk dilinde; kaynak, orijin, menşe’, asıl anlamlarına gelir. Türk diliyle ifadesini bulan tercihe göre varlığın kaynağı doğrudan Tanrı’dır. Kök Tanrı ibaresine en eski kaynak olarak Orhun Yazıtlarında rastlarız. Türkler, Müslümanlık öncesinde Kök Tanrı adını verdikleri tek Tanrı’ya inandıkları gibi Müslümanlık sonrası da bu inançları devam etmiştir. Dede Korkut’ta geçen Görklü Allah Tanrı ibaresi, Türklerin eski inançları ile İslam inancı arasında bir çelişki görmediklerinin apaçık kanıtıdır.

Konuya Türkçe bağlamından baktığımızda Türk Gözü’nün duyuş ve beğeni kavramlarıyla karşılaşıyoruz.

Görklü kelimesi sözlüklerde her ne kadar çoğunlukla “güzel, güzellik” açıklamasıyla karşılansa da -bu açıklama yanlış olmamakla birlikte- eksik bir açıklamadır. Küçük bir karşılaştırmalı örnekle konunun bu yönüne açıklık getirmeye çalışalım.

Alman filozof İ. Kant estetik beğenisini iki temel başlıkta ele alır:

schön; güzel.
erhaben; yüce.

Kant’ın Almancasına göre güzel ve yüce farklı anlam öbeklerinden gelirler. Schön kelimesi öncelikli olarak güzel anlamını taşırken Kant ve sonrasında buna hoş ve iyi mânâları da eklenmiştir. Schön sözünün orta-Germencede “Skōniz” kelimesine dayandığı öne sürülür. Skōniz ise Latince conscientia teriminde türemiş olup “bilinçli farkındalık ve gözlem becerisi” anlamına gelmektedir. Almanca schön kelimesinin kökenlerine indiğimizde gözlem ve farkındalık sonucu algılanan nesne, güzel tanımlamasına ulaşır. Türkçe güzel kelimesi de eski Türkçede görklü sözündeki yüksek farkındalık ve gözlem neticesinde ulaşılan sonuçtur. Nihayet Kök Tanrı tanımı, varoluşsal farkındalığın da ifadesidir. Anlaşıldığı gibi görklü sözünün kök kelimesi ile aynı anlam kaynağında buluşması, görüş ve gözlemle ulaşılan şuurlu farkındalığın kaynağına özel bir atıf yapar.
İ. Kant metinlerinin Türkçe çevirilerinde yüce sözüyle karşılanan Almanca erhaben kelimesinin aslı haben’dir. er- ise Almancada pekiştirme önekidir. Haben kelimesinin sözlük anlamına baktığımızda götürmek ve kaldırmak anlamlarıyla karşılaşırız. Buna göre Türkçe çevirilerde yüce kelimesiyle karşılanan Almanca erhaben kavramının en uygun karşılığı, görklü kelimesi olacaktır. Çünkü görklü sözünün dayandığı yükseklik ve yücelik ifade eden kö- sesi aynı zamanda “bulunduğu yerden kaldırılıp daha yüksek bir yere kondurulan” mânâsına gelen götürmek kelimesi ile aynı kök anlama yaslanır. Nitekim Orhun Yazıtlarında geçen körti, kötürmiş, kötürdi vb. sözcüklerde hep bir yücelik ve yüksek görüş anlamı vardır. (Tabii bugünkü götürmek fiilindeki anlam daralmaları ve sapmaları bambaşka bir konudur.)
Kant estetiğinde yüce’nin, insani hayal gücünü aşan sınırsız kuvvetinde saygınlık korkuya eşlik ederken nesnenin tam olarak kavranamaması, başarısızlık olarak görülür. Sonsuzluk duygusu hayranlık verici olsa da Kant’a göre  yüce, korkuyu sonsuza kadar besler. Görklü’de ise korkuyla ilişkili bir durum söz konusu değildir. Aksine hayranlığa neşe eşlik eder. Tabiat adeta bir şenlik bahçesidir.

Âşık Paşa’da ve klasik edebiyatımızda bunu apaçık görebiliriz:

“Cümlesi bahşâyiş ol birden dutar / İllâ zâtında ne varsa ol biter”
Nitekim şol görklü mayıs yagmurı / Kim içinde gizlüdür Tañrı nûrı”

Ayrıca edebiyatımızda eski metinlerden günümüz Türkçesine tek bir kelimeyle aktarılan görklü kelimesi, çok daha geniş bir anlam çerçevesine sahiptir. Görklü’de güzelliğin kaynağını, sebebini ve sonucunu aynı anda barındıran Türk Gözü’nün nadide bir kavramıyla buluşuyoruz.
Eski metinlerde körklüg şekliyle karşılaştığımız görklü kavramı;

Eskimeyen güzellik
Göz kamaştıracak kadar güzel
Temiz bir soya ve iyi bir huya işaret eden güzellik
Yüce güzellik

ve benzeri birçok anlamı içerdiği gibi Türk düşüncesinde Görklü Tanrı ifadesinde bulunan ilahi güzellik tanımı, Türeyiş Tevhidî güzergâhında ilerleyerek Dede Korkut metinlerinde Görklü Muhammed, Görklü Ali, Hasan ve Hüseyin ile devam eder. Baba, ana, oğul, kız, eşler de görklüdür.  Tekbir de Davud’un avazı da görklüdür.

“Ayruk bize yas eylemez gönlümüzi pâs eylemez
Hakk’dan gelen görklü âvâz andan gelen ündür bana”

“Sen kim didün yâ Rab bana ben yakınam senden sana
Çün yakınsın benden bana görklü yüzün göster bana”

“Mevlânâ Hudâvendigâr bize nazar kılalı
Anun görklü nazarı gönlümüz aynâsıdur”

“Salacamı götürdiler
Musallâya yitürdiler
Görklü tekbîr getürdiler
Allâh sana sundum elüm”

“Şu gönlüm garîb idi cigerüm kebâb idi
Görklü yüzüni gördüm içüm taşum bezendi”

Görüldüğü gibi Yunus’un dilinde her “nesne” kendi varlık hukukuna göre görklü bir düzleme oturur. Her nesnede O’nu gören Yunus’un bakışını en iyi ifade eden sözcüklerden biri görklü sözcüğü olsa gerek.
Âşık Paşa’da görklü tanımı; işitilen, görülen ve nihayet apaçık duyulan muhteşem tanımlamalarla hayat bulur.
“Çünki cümle a‘zalar oldı tamâm / Togdı Âdem’den dahı görklü kelâm”

“Her suratda bunça dürlü a‘zalar / Her birinüñ bunça ni‘met bahşı var
Kulaga hôş ünleri hôn eyledi / Gözi görklü yüzler ile toyladı
Agıza gör niçe ni‘met yidürür / Gör dimâga niçe lezzet tadurur
Göñüli gör kim neler gizlü-durur / Alına bak bir neler yazlu-durur”


“Kimi halkuñ nûr virürdi gözine / Kim bakaydı görklülerüñ yüzine”

“Yüzleri nûrı güneşden görklürek / Degme birnüñ boyı nûrdan bir direk”

“Işk degül mi göz içinden gözleyen / Görklüler görkin göñülde gizleyen”

“Göz olasın görklülerüñ yüzine / Nûr viresin gevdelerüñ gözine”

Kutadgu Bilig’de körklüg sözcüğünün kullanım örnekleri:
“yüzi körklüg erdi körüp köz kamar
sözi yumşak erdi tili tuz tamar”

Yüzü, bakınca, göz kamaştıracak kadar güzel idi;
sözü sert değildi, fakat doğru söylerdi
Bir başka beyitte Kut kendini görklü olarak ta tanımlar:

“yüzüm körki körklüg ne kılkım silig
tilemiş tilekke yetürdüm elig”

Yüzüm güzel, huyum mülayimdir;
arzu edilen her şey benim elimin altındadır.

Türk Dili bağlamında her biri bir kitap adı olacak kadar devasa başlıklarla buluştuk.
Görklü sözcüğü ve anlam çerçevesinde görüyoruz ki adına Türk Gözü diyebileceğimiz, medeniyetimizin kendine özgü duyuşunu ifade eden zengin içerikli kavramlar dünyasıyla karşı karşıyayız.

“ne edgü bolur kutka kodkı köñül
ne körklüg bolur bilge bolsa amul”

Saadete alçak gönüllülük ne kadar uyar;
Görklü olur bilge şefkatli ve yumuşak huyluysa

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.