Beğeni ve beğenme sözleri, eski Türkçe beg/bey kelimesinden türetilmiştir.
Beg kökü; üstün görme, konumuna göre yücelik, onaylama ve beğenme ifade eder.
Türk dilinde beğenmek; bir fiil olarak bey’in yönelişlerinin hem onayı hem de benimsenmesinden yola çıkarak beğeni kavramına ulaşır.
Ayrıca güçlü, sağlam, korunaklı manasında bek sözü ve zengin anlamına gelen bay sözüyle de anlam geçişkenliği dikkat çekicidir. Türkçedeki ses dönüşümleri dikkate alındığında zengin, güçlü, sağlam ve üstünlük belirten ortak bir anlam kökü olarak da değerlendirilebilir.
TDK sözlüğünde bey kelimesi anlam genişlemesi ve istisnai bir anlam sapmasıyla birlikte dokuz madde başlığında açıklanır:
- isim Erkek adlarından sonra kullanılan saygı sözü
- isim Erkek özel adları yerine kullanılan bir söz
- koca (I)
- as (II)
- isim Erkek sıfatlarından sonra kullanılan bir saygı sözü
- isim Bir yörenin ileri gelen, zengin kişisi.
- isim, anatomi Aşığın çukur yüzünün arkasındaki yumru bölge.
- isim, tarih Küçük bir devletin veya beyliğin başında bulunan kimse
- isim, askerlikte komutan
Kubbealtı Lugati’ndeki izahlar ise biraz daha geniş tutulmuş:
- Bir beyliğin, küçük bir devletin başında bulunan kimse, emîr, prens.
- İleriye doğru gelen genişlemeli kimse, eşraf
- Efendi, sâhip
- tarih. Türk devletlerinde asılzâdelere, ileri gelen devlet adamlarına verilen unvan [Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında binbaşıdan albaya kadar olan askerler için kullanıldı]: Vezir, molla, ağa, bey takımı
- Erkek isimlerinin tamamı boyunca saygı sözü
- Erkek, bay
- Koca
- İskambil kâğıtlarında birli, as.
“Gönül Bey” Üzerine
köñül beg-turur yéti endam öze
begi başlasa bodnı yügrür tüze 2795
“Gönül yedi endam üzerine beydir
bey yol gösterince, halk tereddütsüz onu takip eder.”
Endam kelimesi günümüz Türkçesinde daraltılmış bir ifadeyle boy pos şeklinde kullanılır. Boyu bosu biçimli deyiminde kastedilen; dış görünüş itibarıyla orantılı bir vücuttur.
Yusuf Has Hacib’in yedi endam tanımlaması, başta beş duyu organı olmak üzere kol, bacak ve diğer gövde unsurlarının işlevlerine yönelik bir vurgudur.
Bey sözcüğü Kutadgu Bilig’den alınan yukardaki beyitlerde tam anlamıyla estetik beğeni kavramı olarak kullanılırken gönül sözünde ise yola çıkmak, yönelmek yan anlamıyla beğenideki niteliğin göreceliğine ait bir başlık olarak özel bir kavramlaştırmaya gidilmiştir.
Beg sözcüğü Karahanlı Türkçesinde ve Divanu Lügat’i-t Türk’te; önde gelen kişi, amir, karının kocası anlamına gelmektedir. Divanu Lügat’i-t Türk’te ayrıca koca anlamına gelmesinin bir benzetme olduğunu ek olarak açıklanır.
Türk sosyal ve siyasal düzeninde bey, bulunduğu seviyedeki karar mekanizmasının başıdır. Bey aynı zamanda sorumlulukları derecesinde yetkileri bulunan kurumsal bir yapıdır. Özellikle toplumsal hayatın içindeki saygın konumu, onu doğal şekilde özel bir kişilik olarak öne çıkarır. Yemesi, içmesi, giyim kuşamı, konuşması, görgüsü, insanlarla ilişkilerinde takındığı tavır, nitelikli tercihleri… gibi özellikleriyle toplumun öykündüğü özel bir karakterdir. Toplumun odağında bulunan bey, üzerine aldığı sorumluluk gereği yeğlediği her tutum ve tercih ettiği sıradan nesneler açısından bile öykünülen kişiliktir. Toplum; bey’in süzülmüş bir zevk, yüksek bir ahlak, öngörülü bir yönetici ve temiz bir inanışı olduğunu varsayarak onu tereddütsüz takip eder. Gündelik hayatta seçtiği unsurlar açısından da örnek alınır. En kısa ifadeyle bey, beğenilerin odağındadır.
Türk dilinde işleyen anlam örgüsü içinde gönül ve bey özel bir kavramsal ilişkiyle göze çarpar. Bu ilişki günümüz sosyal, siyasal ve kültürel hayatının sorunlarına da ışık tutacak ipuçlarıyla doludur.
Töre’yi anlatan Türkçe bir eser olarak Kutadgu Bilig’de gönül, insani eğilimleri yönlendiren özelliğiyle bey olarak tanımlanır. Hacib, eserinde gönlü; akıl ve bilgiyle çeki düzen verilmesi gereken bir insani merkez olarak görür. Nitelikli bilgi ve yüksek görgü ile desteklenmeyen gönül, bedensel hazların girdabına kapılabilmektedir. Bu durum edebiyatta ve düşünce hayatında adeta özel bir eleştiri başlığı olarak gelişmiştir: “Gel ha gönül havalanma, engin ol gönül engin ol”, “Gel ey gönül mülk edinme bu dehri” ve benzeri deyişlerde olduğu gibi gönül’ün akıcı özelliğine vurgu yapılarak sürekli bir tedip etme gayreti görülür.
Gönül-bey ilişkisinden yola çıkarak gerek sanat gerekse siyaset ve kültürün diğer alanlarında Töre adabına uygun bir eleştirel muhalefetin meşru ve mümkün olduğu söylenebilir. Bunun örnekleri edebiyatımızda görülmektedir: “Pir Sultan’ım katı yüksek uçarsın / Selamsız sabahsız gelir geçersin / Dilber muhabbetten niye kaçarsın / Böyle midir ilimizin Töre’si” dizelerinde müleelif hem kendi nefsini hem de zamanın hükümdarını Töre adabına uygun bir dille eleştirerek muhalefet etmektedir.
Anlaşıldığı üzere her beğeni bir tercihtir ve kendi düzeyinde bir çözümlemeyle eleştiriyi göze alabilmelidir. Düzey sözünü tüze ile ortak anlam kökü üzerinde değerlendirmek gerekir. Türk aklı, beğeni eleştirisinde temel kriteri Töre hukukuna bağlılık olarak belirler. Her nasılsa sokak dilinde yerleşen “Zevkler ve renkler tartışılmaz.” gibi mesnetsiz deyimler, Türk Gözü açısından bir anlam ifade etmez.
Beğeni
Bugün beğenmek sözünü üstün tutmak, yeğlemek, hoş bulmak, haz duymak, zevkli bulmak, saymak, sevmek ve benzeri anlamlarda kullanıyoruz.
Önceki metinlerde begle’mek, beg tutmak, beg saymak vb. beğeni ifadelerini bugünkü haliyle ilk kullananlardan biri de sevgili Yunus Emre’dir:
Sen Hakk’a ‘âşıkısan Hak sana kapu açar
Ko seni begenmegi varlıgun evini yık
Yunus, beğeninin kişi maneviyatı açısından olumsuz yönüne dikkat çekerek büyüklenmeyi de adeta bir duyuş tercihi olarak görür ve beğeninin bu yönelişini kınar. Türk düşüncesine göre kibir, gönlün hür iradesi dâhilindeki seçeneklerden biridir. Bu yönüyle Mısrî’de tarifini bulan zevk-i selimin önünde bakışı körelten kalın bir perdedir.
Nev’î Divanı’nda geçen beyit çok dikkat çekicidir. Tam da estetik beğeni anlamında bir kavramlaştırmayla karşımıza çıkar:
Bu sâde nazmı ehl-i sanayi’ begenmese
Nev’i ne gam bizüm sözümüz âşıkânedür
Fuzuli ise güzellik beğenisinin özel seçiciliğine vurgu yapar:
Ne güher bulsa begenmez burakur yazıya deryâ
Galiba kim ana maksûd dişün kimi güherdür
Fuzuli Leyla ile Mecnun’da can yakıcı sözlerin bile konuşma tarzındaki temiz üslûpla bir zevke dönüştüğünü ve yüksek beğeniyi hak ettiğini, Türkçesinin harikulâde terkibiyle anlatır:
Gâyetde beğendi tarz-ı pâkin
Mazmûn-ı kelâm ü sûz-nâkin
Görklü Beğeni
Bize ulaşan metinler bağlamında Türk Gözü’nde beğeni, gönlün olumlu ya da olumsuz tercihini işaretleyen bir kavram olarak belirginleşir. Gönül, beğenilerin yönelişine karar veren bey konumundadır. Beğeni sözü bunu apaçık ifade eder.
Kutadgu Bilig’de geçen gönülü ve gözü gözet (sakın) ibaresi, gönlün karşı konulamaz yönelişlerine ve akıcı yönüne dikkat çeker. Yusuf Has Hacib, olgunlaşmamış kişilikler için gönlün ağır bir yük olduğunu ayrıca vurgular:
et öz yéti endâm köñülke udar
köñül birle yalñuk ağır yük yüde
“Vücût, yedi endam, gönüle uyar;
Gönlü ile ham insan ağır yük yüklenir”
Hacib bir başka yerde Ögdülmüş’ün (aydın-bilgin), Odgurmuş’tan (bilge-arif) dileğini şu dizelerle anlatır:
méni me bayattın kolu bir turup
aça bérsü köñlüm bayat odğurup
“Benim için de Tanrı’ya duâ et;
Tanrı beni uyandırsın ve gönül gözümü açsın”
Konuya bu yönüyle ve güncel olarak baktığımızda, Türk aydınının, beşinci kol faaliyetlerinin sinsi tuzaklarına ve çeşitli algı operasyonlarına her defasında kolayca kapılıvermesi çok endişe vericidir. Düşünce dünyamızda ve her düzeyde öğretim kurumlarımızda ortaya çıkan “epistemik cemaatler” kalın duvarlarla ördükleri pozitif bilgi tapınaklarında sorunlarımıza çözüm üretmekte güçlük çekmekteler.
Oysa Töre medeniyetinin hikmetli geleneğinin yarattığı bilgelik, Türk tarihinin çeşitli dönemlerinde kurumsal olarak da teşekkül edebilmiştir. Töre’nin dili Türkçede bilge, gönül ateşiyle yanmış görklü kişi tanımlamasıdır. Bilgelik derinliğinde ele alınan somut bilgi, vuzuhlu görüş; hikmetli ufuk ve süzülmüş bir gönülle çözümlenerek milletin önündeki engeller daha kolay aşılabilir.
Türk duyuşunda nitelikli beğeni, güzelle tabii bir ünsiyet kurulmasıyla gelişir. Gönül ateşiyle yanmış bilgelerde güzelliğin bu durumu görklü olarak tanımlanır ve daha yüksek bir beğeni çıtasını tanımlar. Görklü bilgeler, gördükleri güzelin; ihtişamlı, azametli, eskimeyen ve hayranlık verici yüceliğine tanık olurlar. Varlıkla ve onun aslıyla kurulan bu özgün bağ, bilgenin tanıklığında süzülerek billurlaşır. İncelikli bir ahlaki tutum olarak ete kemiğe bürünen tavır toplum için nadide bir örneklik teşkil eder. Bilginin sevgisini de beraberinde getiren nitelikli beğeni, görklü yüceliğin zevkini insan hayatına incelikle işler.
Türkçe hareketle seçkin duyuşun beğenisini gönül ile ilişkisi üzerinde değerlendirmeye çalıştık. Türk Gözündeki görklü beğeni kavrayışının Töre’ye sadâkat güzergâhında zarafet ve incelikle yürüdüğünü bir daha anladık.
Duyuşumuzdaki zarafetin en güzel örneklerinden enfes bir dizeyi, bu yazıya dua olarak iliştiriyorum:
“Aşk beni ârif etti, inceltti zarif etti.”