“Sahur Vakti” yazını yazdığın yerden senin baktığın tarafa bakıyorum. Çoğu zaman gözümü başka tarafa kaydırmadan baktığım tarihi yarım ada, aynı güzelliğiyle tam karşımda. Aynı güzellik diyorum ya! O güzellikte neler yok ki… Efsunlu karşı yakam benim… Heybetli tevazu nasıl bir şeydir? Geçmişteki ihtişamın rehberlik ettiği gelecek hayali?
Topkapı Sarayı’nın bir kısmı ışıklandırılmış. Karanlıkta kalan kısım bile aynı şeyi vadediyor. Tarihin kaydettikleri ve kaydedecekleri bitmez. Sultanahmet, Ayasofya, Süleymaniye camileri mahyaları ile manzaraya eşlik ediyorlar. Hepsinin ışıkları Boğaz’ın sularından bize doğru akıyor. O günden bu güne belki sahildeki ışıklar ve trafiğin akışı çoğalmıştır.
Senin sahur vakti balkon penceresinden karşı yakaya baktığın günden bu güne Galata ve Beyoğlu’ndaki ışıklar çoğaldı, bütün sahil buna eşlik etti. Gemi ve araba sesleri arttı. Kaç sene geçmiş! Aynı yerden aynı tarafa bakıyoruz.
Aynı yerden aynı tarafa bakıyoruz, belki aynı saatlerde yazıyoruz. Kaç sene geçmiş…
Bir ramazan günü, sahura yakın, aynı kıyıdan karşı sahile bakıyoruz ve Selimiye Kışlası’ndan imsak topu atılmıyor artık. Senden yetmiş sene evveli şimdi yüz yirmi sene civarında olmalı. Bana anlatılanları hayal ederim, aynı zamanlara denk gelir. Eski zamanları özlerim içten içe. İçimizde aynı hasret, aynı heyecan. Senin gibi yalnızım şu saatlerde. Senin gibi yalnız, sahur soframı kurup gecenin dinginliğini dinliyorum. Benzer ruh ikliminde yüzüyoruz Safiye Hanım.
“Eski Ramazanlar” çok klişe bir göndermedir. Biliyorum!
Peki, çocukluğumun ramazanları? Galiba kimse istese de çocukluğundan kaçamıyor. Vazgeçemiyor da. Çocukluğa dönmek kendine dönmek, kendini anlamaya adım atmaktır bir bakıma.
Çocukluğun ramazanına dönmek, sıcak pide kokusunu eve taşıyan baba kokusudur. Sofraya akşam ezanından dakikalar evvel oturup beklenen zamanlardır. Pencereden minare ışığı gözlemek, ezan sesine kulak vermektir.
Çocukluğun ramazanı sabırla beklemektir.
Ramazan sabırdır ve beklemektir…
Bir ramazan günü aynı sahilden karşı kıyıya bakıyoruz Safiye Hanım. İçimizde bir hasret…
Ramazan sabırmış, beklemekmiş. Ve herkesin ramazanı kendisi gibiymiş.
Bize düşen sabırmış, hasretmiş, beklemekmiş…