Yenikapı Mitingindeki Samimiyetsizlik

Haldun SönmezerCHP hiçbir zaman samimi olmadı, olamadı. Samimiyetsizliğinin son örneğini ise Yenikapı Mitinginde Genel Başkanı’nın ağzından verdi.

Kılıçdaroğlu’nun dilinden bal damlıyordu o gün. Milyonların gözünün içine baka baka aynen şöyle dedi hazret: “Devletin inşaasında liyakat sistemini esas almalıyız. Yani liyakat sisteminden vazgeçmemeliyiz. İnancımız da bunu böyle öngörüyor zaten. Liyakat sistemi önemlidir. ‘İşi ehline ver!’ diyor yüce Yaradan! İşi ehline verdiğimiz zaman göreceksiniz ki Türkiye çok daha güzel yönetilecektir. Bu bizim tarikattan, bu bizim cemaatten, bu bizim partimizden… değil, kim o işi iyi yapıyorsa işi ehline teslim etmek gibi bir geleneği artık Türkiye’de başlatmak zorundayız.”

Ne güzel sözler! Söylenenlere itirazımız olabilir mi? Asla! Hatta destekliyoruz sonuna kadar. Ama keşke bu sözler, gerçekten inanmış bir yürek tarafından söylenseydi. Elbette göreve getirmelerde liyakat esas alınmalı. Adaylar içinden en layık olanlar seçilmeli daima. Fakat bu zihniyeti yakından tanıyan bizler, samimiyetsizliği göremeyecek kadar da safderun değiliz. Suret-i Hakk’tan görünen bu açıklamaların altında kurnazca bir strateji yatıyor. Acaba şartlar eskisi gibi olsaydı yine liyakate vurgu yapardı mıydı Sayın Genel Başkan? Yoksa o da kendisinden öncekiler gibi irtica yaygarası koparıp Kemalizm ve laiklik nutukları mı atardı bol bol?

s-dce3289e35fe8782a4a3a51986077ece4da0cd8e

Türkiye radikal manada değişiyor. Realiteyi Kılıçdaroğlu da görmüyor değil elbet! Bu sözler ve eskisine göre farklılaşan üslup, zımni bir itiraf aynı zamanda. Sözlerin altında toplumun yaşadığı büyük değişim ve güç dengelerinin devletten millete doğru evrilmekte olduğu gerçeği var. Millet kendi kaderi hakkında gittikçe daha belirleyici oluyor ve o güçlendikçe azınlık diktasına dayanan bürokratik cumhuriyetin temelleri de çatırdıyor.

1950’den bu yana tek başına iktidar olamayan CHP, cumhuriyetin kurucu partisi olması ve bürokrasi üzerindeki hâkimiyetinden dolayı ülkenin gizli iktidarını elinde tuttu iki binli yılların başına kadar. Ama artık yolun sonuna gelindi. Daha ötesi yok. Eski alışkanlıklarla yola devam etmek imkânsız. Ordu ve yargı ayaklarının çökmesi sonucunda bürokratik elitizm can çekişiyor. Sandıktan da iktidar olarak çıkma şansı olmayan bu zihniyet, şimdi liyakat demeye başladı. Neden mi? Çünkü CHP tandanslı kadrolar içinde de objektif kriterler geçerli olduğunda devlet bürokrasisinde görev alabilecek ehil insanlar var elbet. Siyasi görüşlerine bakılmaksızın onlar da layık oldukları görevlere gelmeli, hak ettikleri makamlara oturmalılar. Adalet de bunu gerektirir zaten.

Yerleşik siyasi kültür ise buna sıcak bakmıyor. İktidara gelen her parti, bürokraside de yoğun bir şekilde kadrolaşıyor. Bu, bugüne kadar her siyasi dönemde geçerli olmuş dominant bir eğilim. Türkiye siyasetinin bir gerçeği. Koalisyon ortağı olduğu dönemlerde CHP ve öbür sol partiler de aynı şeyi yapmaktan geri durmadılar. Onlar da devlet kadrolarına kendi adamlarını yerleştirdiler daima. Layık olup olmadığına bakmaksızın…

Bundan sonra ise ancak objektif ölçülere göre işleyen bir liyakat prensibi geçerli olursa eğer, CHP sınırlı da olsa bürokrasideki varlığını koruyabilir. Kendisinin de bir zamanlar benimsediği eski teamüllerle yola devam edilecek olursa devletin yanından bile geçmesi zor artık.

Yıllarca liyakat sözünü ağzına almayan bu zihniyetin, bugün neden liyakate sarıldığı apaçık ortada, değil mi? Eğer devlete adam seçerken liyakat sistemi geçerli olmazsa devlet kapıları CHP’ye sonuna kadar kapanacak. O yüzden şimdi hakperest görünmenin ve liyakatten dem vurmanın tam zamanı.

57a79f8a5659341df0905137

Peki, eskiden olsaydı yine meseleye böyle mi yaklaşırdı bu zihniyet? Ne yazık ki hayır! Sübjektif ölçülerle hareket eder, yaşam tarzı itibarıyla laiklik ve Atatürkçülüğe aykırı bulduğu her kişiyi gözünün yaşına bakmadan tırpanlardı. Bunu bizzat kendisi yapmasa da yapanlara alkış tutardı. Sudan sebeplerle ordudan atılan, yargıdan kovulan kişilere bir tekmede o atardı. Hangi sebeple atıldıkları, layık olup olmadıkları, haklarının çiğnenip çiğnenmediğini umursamazdı bile. O zamanlar bu zihniyetin liyakatten bahsettiğini ben hiç duymadım.

Onlara göre göreve getirilecek kişide aranması gereken bir numaralı özellik, kişinin laik(!) ve Atatürkçü olmasıydı. Atatürk, Onuncu Yıl Nutku’nda; “Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir.”diyordu. Acaba talipler içinden, en zeki ve çalışkan olanlar mı seçiliyordu? Hayır! Peki, laik ve Atatürkçü olmanın tezahürleri neydi öyleyse?

Bu zihniyetin insanları göreve getirirken esas aldığı kriterler; kişinin çalışkanlığı, dürüstlüğü, bilgi birikimi, müktesebatı, deneyim ve tecrübesi değildi kesinlikle. Yüce Yaradan; “İşi ehline verin!” derken bunları kastetmiyor muydu yoksa? Laik ve Atatürkçü olmanın, daha doğrusu işin ehli olmanın ölçüsü yukarıda sayılanlar olmadı hiçbir zaman.

Kişi, geleneğin etkisinden kurtulmuş, müeyyidesi olmayan flu bir din yorumunu benimsemiş ve Batılı hayat tarzına angaje olmuşsa Atatürkçü kabul ediliyordu. Atatürkçü olmak buydu CHP’li amcalara göre. Geçmişine ve geleneğine sırtını dönmeyen adam, Atatürkçü olamazdı.

Atatürkçülüğü ve laikliği, milletin duyarlılıklarının karşısına çıkartarak gelenekle çatıştıran ve onları millet nezdinde itibarsızlaştırıp nefret objesi haline dönüştüren bu zihniyet, vesayet sayesinde ipleri daima elinde tuttuve birçok insanın da mağduriyetine göz yumdu. Mütedeyyin insanların eğitim haklarından mahrum edilmeleri, ordudan atılmaları, görevlerinden uzaklaştırılmaları onu ilgilendirmedi.

Kılıçdaroğlu’nun; “Bu bizim tarikattan, bu bizim cemaatten, bu bizim partimizden… değil, kim o işi iyi yapıyorsa işi ehline teslim etmek gibi bir geleneği artık Türkiye’de başlatmak zorundayız.” derken muhakkak ki zikretmeyi unuttuğu(!) bir önemli husus daha var: “Artık insanımız Atatürkçü olanlar ve olmayanlar şeklinde kategorize edilmemelidir.” Ve devamında;“Atatürkçülüğün ve laikliğin, kılık kıyafet, başörtüsü, sakal düşmanlığı derekesine düşürülmesi yanlıştı. Halkımızdan özür diliyoruz.” O gün bu vicdan muhasebesini ve namuslu haykırışı işittik mi Sayın Kılıçdaroğlu’nun ağzından? Ne gezer!

Referansları piyasanın geçer akçesi olmaktan çıkınca birilerinin aklına hemencecik liyakat geliyor. Biz bu zihniyeti tanıyoruz azizim. Hem de herkesten daha fazla.

Yazının başında da söylediğim gibi. CHP hiçbir zaman samimi olmadı, olamadı. Yenikapı Mitinginde bu samimiyetsizlik, bir kez daha kendisini gösterdi.

CHP, laiklik ve Atatürkçülük adına işlediği cürümlerin hesabını vermedikçe ve geçmişiyle yüzleşerek Hakk’ın ve halkın huzurunda gerçek bir tövbe etmedikçe ne yeni ve temiz bir sayfa açabilir ve ne de bizi samimiyetine inandırabilir.

İşin daha ilginç olan yanı ise mitingden sonra bu partinin içinden bir kişi bile çıkıp; “İnancımız da bunu böyle öngörüyor zaten. Liyakat sistemi önemlidir. ‘İşi ehline ver!’ diyor yüce Yaradan!” diyen Kılıçdaroğlu’nu, dini devlet işlerine karıştırmakla itham etmedi. Hâlbuki geçmişte bu sözlerin çok daha masumları, kıyameti koparıp söz sahiplerini sıgaya çekmek için yeterli oluyordu. Bugün niçin aynı reaksiyonu göstermiyor genel başkanlarına karşı CHP kurmayları? Beyefendi alenen dini, devlet işlerine karıştırıyor. Hafazanallah, laik devlette hiç olur mu böyle şey?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.