Osmanlıca adını verdiğimiz dil, bugünkü Türkiye Türkçesinin bir diğer adıdır. Tastamam Türkçedir yani. İngilizceye English yanında British denmesi gibi bir şeydir Osmanlıca da. English ve British kelimeleri nasıl zihinlerde aynı kavramları çağrıştırıyorsa Osmanlıca ile Türkçe arasındaki durum da bundan farklı değildir. Osmanlıca 1923’ten önceki dilimizin adıdır çünkü. Mamafih o zaman da dilimize Türkçe deniyordu, bazen Türkî de. Şu hâlde 1923’ten önceki dönemde Osmanlıca, Osmanî, Türkî ve Türkçe kelimeleri zihinlerde aynı kavramı karşılayan kelimelerdir. Aralarında hiçbir fark yoktur.
1923 yılında yeni devletin adı Türkiye Cumhuriyeti olunca Osmanlıca, bugünkü neslin zihninde Osmanlı Devleti’nin bir diliymiş gibi algılandı. Hâlbuki cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki nesil 1928’den sonra Latin harfleriyle yazılan Türkçeye Yeni Türkçe, Arap harfleriyle yazılan Türkçeye de Eski Türkçe adını verirdi. Benim dedelerim, babam Arap harfli metinlere Eski Türkçe derlerdi meselâ, hiç ağızlarında Osmanlıca diye bir tâbir duymadım.
Osmanlıca, bugünkü neslin zihninde Türkçeye girmiş Arapça ve Farsça kelimelerin tümünü ifade etmek maksadıyla da kullanılmaktadır. Osmanlıca denince akıllarına sadece Arapça ve Farsçadan dilimize girmiş ve günümüzde kullanılmayan kelimeler gelmektedir.
Bazıları da Osmanlıcayı üç dilin karışımı bir dil olarak görür. Yani Arapça, Farsça ve Türkçeden mürekkep bir dildir denir Osmanlıca için. Hatta tarihçi ve edebiyatçılar bile şaşırtıcı bir şekilde benzer tanımlamada bulunurlar. Oysa bir dilin hangi dile ait olduğunu belirlemek için onun gramer kategorisine bakılır. İsim ve fiil çekimi Türkçe ise o dil Türkçedir. Osmanlıca dediğimiz dilin isim ve fiil çekimleri de Türkçedir zaten. İranlılar ve Araplar Osmanlıcayı hiç anlayamazlar bu yüzden ama Türkler sadece kelimelerin anlamlarında güçlük çekerler, gramer sorun teşkil etmez onlar için. Zira Osmanlıcanın grameri bugünkü Türkçeden farklı değildir.
Türk dili tarihinde 13. yüzyıldan 1923 yılına kadar gelen yazı diline de genellikle Osmanlıca diyoruz bugün. Yanlış bir tanımlama değil şüphesiz, tabiî Osmanlıca tâbirinden ne anladığımıza bağlı olarak.
Osmanlıca dediğimiz dilin imlâsı 13. yüzyılda oluşturuldu. Bazı farklılıklarla günümüze kadar geldi. Ama temel yapı korundu. Osmanlıca bu yüzden muhafazakâr bir imlâya sahiptir, fonetik bir imlâ değildir. Her kelime söylendiği gibi yazılmayabilir. Meselâ Mehmed Âkif’e kadar “doğru” kelimesi “togrı” şeklinde yazılmıştır. Bunun sebebi şudur: 13. yüzyılda “doğru” kelimesine “togrı” deniyordu. Dolayısıyla kelime de o dönemde “togrı” şeklinde yazıldı. 20. yüzyıla gelindiğinde “doğru” kelimesinin telaffuzu değişmiş, yani bugünkü söylediğimiz gibi “doğru” olmuş ancak yazı 13. yüzyıldaki “togrı” telaffuzunu günümüze kadar saklamıştır. İşte Osmanlı imlâsına muhafazakâr imla dememizin sebebi budur. Yazısı çoğunlukla 13.-17. yüzyılların dilini aksettirir. Tanzimat döneminden itibaren bazı kelimelerin yazılışında değişikler olmuşsa da eski imlâ nispeten korunmuştur diyebiliriz.
Dünyada İngilizce ve Fransızca da muhafazakâr imlâya sahip dillerdir. Onlar da yazıldığı gibi okunmaz. 16. yüzyıldan itibaren Latincenin etkisinden kurtulup birer yazı dili olmuşlardır. Ancak bu yıllarda belirlenen imlâları günümüzde de korunmaktadır.
Eski imlâyı anlamak, korumak belli bir entelektüel düzeyi gerektirir. Bunun için ciddî dil okullarınızın, enstitülerinizin olması gerekir. Yoksa her konuda olduğu gibi dil meseleleri hakkında üretilen fikirler de “saldım çayıra Mevla’m kayıra” düzeyinden öteye gitmez. Tanzimat’tan günümüze dil konusunda üretilen fikirler, alınan kararlar, yapılan uygulamalar, ciddî filoloji okullarında üretilmiş fikirler, kararlar olmadığı için bu düzeyde kalmıştır maalesef. Osmanlıcayı din öğretmeni vermelidir, yok tarih öğretmeni vermelidir tartışması da aynı noktada olduğumuzu gösteriyor zaten. Osmanlıca eğer bir dilse bu, filolojik disiplinin konusu demektir. Bunu bilen bilir zaten, bilmeyene de “saygılar” denip geçilir.
Osmanlıcanın okullarda öğretilmesi meselesi siyasî bakışlara kurban edilmemelidir. Herkes bu konuyu soğukkanlı düşünmelidir. Kuzey’in akıllı insanları gibi sakin düşünelim lütfen. Osmanlıcayı öğrenmek ve bilmek Türk insanın kaçınılmaz ve vazgeçilmez bir hakkıdır. Çünkü onların atalarının bir dilidir bu. Bunu anlayamıyorsanız ulus bilinci düzeyinizi gözden geçirin derim âcizane. Osmanlıca dinin diyanetin konusu değildir. Ateist bir Türk bile olsanız Osmanlıca sizin tarihinize ait bir dilse şayet, bunu görmezden gelmemeniz gerekir. Bugünkü bazı siyasetçiler buradan nemalanmak isteyebilirler, düzeyleri bunu gösteriyor zaten, bu çirkin bir şeydir tabiî ki. Ama Osmanlıca konusu da ne yapalım ki haksızlığa uğramış, uğratılmış bir dil konusudur.