Uç durumlarda kimse belli bir önermenin doğruluğuna inanmaz ama herkes kendisinden başka herkesin buna inandığına inanır. Daha gerçekçi durumlarda da çoğu insan belli bir duruma inanmaz ama çoğu insanın buna inandığına inanır. Bu durum çoğulcu cehaletin bir göstergesidir ve algı yönetimi altındadır.
Toplumsal yaşam içinde insanlar birbirlerinin tutum, duygu ve davranışlarını etkileme çabası içindedirler. Burada etkilemeye, dolayısıyla da değiştirilmeye çalışan tutum, duygu ya da davranış politik, sosyal, ekonomik kaynaklı olabilir. Örneğin arkadaşınıza bir fikri değiştirmesi için verdiğiniz uğraş, kendi beğendiğiniz bir şeyi yapması için gösterdiğiniz çaba; etkileşim ortamında gerçekleşir.
Etkileşim sırasında etkilemeye uğraşan kişi/şey, sosyal etki kaynağı; değiştirilmek istenen de sosyal etki hedefi olarak adlandırılır.
Bu etkileşim ortamlarından biri, kişiler arası etkileşimin olduğu ortamlarda sosyal etki; diğeri, birey-grup iletişiminin olduğu ortamlarda sosyal etki; sonuncusu da basın yayın aracılığı ile oluşan sosyal etkidir.
Medya bu etkinin temel kaynaklarından biridir. Kaynak olarak taraftarı oldukları ya da yönlendirmek istedikleri düşünceyi topluma aktarmak isterler. En önemli avantajı aynı anda milyonlara ulaşabilmesidir ve özellikle insanlar kendi mahremlerinde bu etkiye maruz kalmaktadırlar. Üstelik kaynak ne fiziksel olarak yakındır ne de tek bir kişidir. Kitle iletişim araçları bize “bireyleşmiş”, bağlamından kopmuş, sürekli günceli ön planda tutarak üzerinde düşünemeyeceğimiz olaylar verir. Dikkatleri sürekli güncel olanın üzerinde tutmanın ardında soyut, hayali ve düşüncesiz bir dünya anlayışını dayatmak yatmaktadır. Ulus Baker bu konuda; “Gündeme getirilmiş bir olayı bıktırıcı bir tekrarla üsteleyerek kafalara işlemeyi seçen medya, aynı zamanda kitle iletişiminin bütün kanallarını ‘mobilize’ ederek aynı olayı şurada duygusal, burada politik, bir yerde biçimsel, başka bir yerde enformatif biçimlerde farklı mesaj türleriyle verip durmaktadır.” der. Bu durumun en önemli sonucu, algı yönetimiyle şekillendirilmiş zihinlerde dezenformasyon yaratmanın yanında olayları bağlamından kopararak onların düşünülebilir olmaktan çıkartılmasıdır.
Yaşamda umduğumuz ya da korktuğumuz şeye kolayca inanma eğilimindeyizdir. Algı yönetimi de işte bu iki olgu üzerinden çalışır. Bunu test edebilmeniz için özellikle kendinizi samimiyetle gözleyip göremiyorsanız, tavsiye ederim, televizyonda sizi özellikle rahatsız eden, beğenmediğiniz ya da eleştirdiğiniz özellikler bulunan tartışma programlarını ya da reklamları izleyiniz ve dışınızda eleştirdiğiniz ancak aslında içinizde bulunan karanlık ya da kötü ile tanışınız ve bu tanışma üzerine düşününüz. Çünkü her sürtüşme (yani benliğe rahatsızlık veren durum) aslında sizin kolaylıkla çoğulcu cehalet etkisi altına giren benliğinizle tanışma fırsatıdır. Bu fırsatı kullanırsanız ve ölmez de sağ kalırsanız o berraklık görüşünüzü açar, korkmayınız.