Dünyanın her yeri bizdeki gibi mi seyrediyor bilemiyorum.
Memleketin neredeyse bütün nüfusu bir takım kimliklere angaje hale getirildi.
Standart ve seri üretime devam şansı veren standart ihtiyaçlara ve öğretilmiş ihtiyaçlarla davranan tüketici tipindeki yaygınlaşmaya alışmıştık.
Şimdi ise artık standart seçmenler, standart müslümanlıklar, standart spor taraftarlıkları, standart müzik dinleyicileri, standart film ve dizi izleyici kitleleri…
Standart milliyetçilikler, Kürtçülükler, Türkçülükler… Ulusalcılıklar…
Her bir hayat alanında “patron”ların belirlediği “kimlik”ler! Bu kimliklere sadakat oranında hayat hakkı bulma imkânı…
Arkadaşlar, anlama ve kişilik ancak bireysel bir süreç!
Başkalarının anlamalarıyla adam olunamaz!
Karakter, ancak tek başınıza sizde teşekkül edecek bir değer!
Ahlak ancak ferdî irade ve arınmanın eseri olursa ahlak!
Müslümanlık, şahsî ikrar ve şehadet ile teyid edilmedikçe olamaz!
İman ancak mutmain olma çabasının eseri!
Meslekler ancak o mesleklerle ilgili “özel” yeteneklerle mümkün!
Bu her alanda sürüleştirme operasyonlarına karşı uyanıp, kendimiz olma hakkımıza sahip çıkmak zorundayız. Aksi halde kendi hayatımızı yaşamış olmak yerine, o kimlikleri kurgulayanların sürüleri olarak kayıp hayatların adsız figüranları oluyoruz, olacağız!..
* * *
Aslî cevherimizin Hakk’a aidiyetini görüp kabullendikçe, icabınca arındıkça, varlıktaki Tevhid’i anladıkça vehim ve zanların yerini gerçeğin bilgisi alıyormuş!.. Bir farkındalık hali, “bilinç durumu” yani…
Bilinci kapalı kimsenin “varlık algısı” ve “hayatta olmaklık duyuşu” söz konusu değil. Yani “can” dediğimiz “nomen”, varoluş öznesi, bilinçle bir fenomene dönüşmekte, görünürleşmektedir.
Bilincin açılması, keskinleşmesi bazen acılar, bazen sevinçler, bazen kırgınlıklarla, en çok da aşkla mümkün oluyor. Yaşamak, “duymak” demek bu noktada…
Varlık duygusu ile bilinç, insan söz konusu ise belki de aynı şey. Bilinç ise yapısındaki genişlik oranında insanda, “bencillik/egosantrizm”den bütün varlığın kucaklanmasına kadar genişleyebiliyor. Yoksa bedenimizin bize aid oluşundan habersizliğini unutmamak lâzım. Ben duygusu da, en geniş anlamda Tevhid asıllı kimlikler de izafî ve “bilinç seviyemize bağlı”… Ezber/slogan laf, parçalı ve giydirme kostüm kimlikleri değil; anlama ile tahakkuk eden, kendisini kurmuş varoluş algısına bilinç demek asıl olmalı elbette…
Bu doğrultuda devam edip bir tarih, bir dil, bir hukuk, bir din bilincine yürümek gerekiyor. Kostüm kimliklerindeki ezber lâflardan da ne kadar hızla sıyrılabilirsek o kadar insan sıfatına hak kazanır, kâr ederiz…