Şimdi yaşamın bulutları arasında
ne zaman seni düşünsem;
şehir hasret türküsüne bürünür.
Keder rüzgârları savrulur,
kül eder bayırları.
Yağış mahzundur ve sağnakça,
kavurur toprakları.
İlk fırsatta candan bir
“merhaba!..” desen,
devleşir insanlığım…
Abdestsiz gezmem sonra,
bir kuş sütü eksik olur soframda.
Halkın duasına özne olurum da
ruhuma siner âdilliğin kokusu.
Ve bütün iyiliklere sen sebep olursun,
feleği rast getirir, kavuşturursun…
Sahi!.. Bir kasvet var, arada bizi bulan
Senin yarattığın gibi değil bu dünya olan!
Ölüsü ile dirisi doğuyor ya her güne,
Çağa kargaşa, düğümler ekliyor geceye.
Endülüs’te yürütüyor bir gemi,
katiyen lisan bilmiyor kürekleri.
Zaman zaman toprak sus pus oluyor da,
zulüm kokuyor yürekleri.
Elbiseler dağınık; sokaklar kirli.
Doğmamış bebeler kefenli.
Yaşını başını almışlar,
kundaklara sarılı cicili…
Sahi!.. Bir kasvet var, arada bizi bulan…
Yaşamın hüznü, bulutlar arasında yok olur.
Ne zaman seni düşünsem;
kaybettiklerim beni bulur.
Niyet ederim;
ölüye rahmet deyip, diriye hizmet etmeye
suya ab-ı aziz, ekmeye nan-ı aziz demeye
Tutunurum hayretin dili ile, uykusuz sabahlara,
gökten düşen yıldızlara.
Küserim…
Susarım…
Kaçarım…
Kavuşurum.
… ama hiç özlemem seni!
Bilirsin! Gönlüm sana ayan;
Nasıl özleyeyim seni?!…