Bu kapıyı açmak istemiyorum! Hazırcılığa meftun oluşunu. Hızır da var, diyerek oturuşunu.
Kör bir lâmbanın içinde, meteliksiz kelimelerle, güya hayat buluşunu seyrederken bu kapıyı açmak istemiyorum. Yine de “Hey! Hey!” diyerek koşuyorum, mutluluğun tuhfesiyle.
Belki bu kapı, kendini bulmanı başarmana, uçsuz bucaksız bir karanlığa ışık bulmana, bad-ı tecelliden bir yudum su almana, fikrinde bir atlı siluetin yol göstermesine sebep olacak. Kim bilir?
Kefenle perdeli bir oyunun içinde süzülüyorken bir atlı ki gönül rızası ile serden geçiyordu, yârdan geçiyordu, azap çekiyordu. Bir atlı ki atının yelesi ile yayının ok’uyla ayağının tozuyla dünyaya sesleniyordu: “Burdan!”
Zihni ve gönlü cezbe ile meşgul iken fark edip kahrından, bir dirilişe yol açıyordu; nefy-u isbat ile hiçliğe bürünerek.
Efkârın hürriyet şarkıları söyleniyor; câmi selâlarında, meyhâne masalarında, meydanlarda haykırarak kendini kaptırdığın bir cephenin tutsağında…
Çaresizliğin, bezginliğin, ümitsizliğin baş döndürdüğü bir sarhoşluktasın. Azgın ibtilaların,
vazgeçemediğin arzuların, tükenmez hırslarında boğuluyorken. Katılık ve bencillikle yoğrulmuş, kula kul olup tapınıyorken.Vehminin, mütemerrid evhamıyla bürünmüş olan aklın, yaratıcının merhametiyle hala sende duruyor ve sen o akıldan kaçıyorken hayat sahibi olan ölüler ve ölüm zevkine susamış hayat sahipleri, bin atlı geçiyorlar, gördün mü?
Unutmanın nimeti, külfete dönüştü. Adresler kayıp…
Büyükçe bir kitabın ön sözüne el değdirip, yanmanın tadı bu olsa gerek, diyerek bir ata özlemiyle giyiniyorum. Ölçüsü ölçümle alay eden elbiseleri, aynada görünce; su altında kalmış ruhumun minaresi, viranesi ve divanesiyle sadrıma sıtma tutuyor.
Kabuğunu terk eden bir meyvenin özü ile özümsenmek istemesi; “bir teselli ki gidenin yerine benzerini getirmek gayreti. Bazen daha cesur, daha pervâsız davranarak başını göğsünde dinlendirdiği, körü körüne sarıldığı “teselli” adlı cariyeyi, ezel künyesinde rastladığı isimle çağırır: “Gaflet!”
Eğer başında, önünü ardını görecek kadar akıl kırıntısı kalmış ise, efkârı batıl şarkılarının, ruzigâr ile dönüşü sana “şamar” oluyor ise, eveleme ve gevelemelerinden oluşan rutubetli fikrini güneş ile neşelendirmek istiyorsan, sağa sola yönelmeyerek yüzülüp kuyruğuna gelinmiş geçmişini azad etmek istiyorsan, kolunu kaldırıp, hali olmayan yılgınlıklar ve uyuşukluklardan silkinmekse derdin;
Geri dön!
Önüne kan damlalarıyla bırakılan izin, susturulmaz şahidi olduğunu unutma!
Bütün bu bezgin karışıklığın altından silkinerek uyanmak zor olsa gerek. Ama önden gidenlerin, yaylarını gererek; kemânkeşçe fırlattığı okları ve seslerini duymamazlık etme!
Ve şafaktan bir ses gelir:
“Kaza niyetine! Ya Hakk!”