İyi ve İyilik Sözleri Üzerine Bir Deneme

Yusuf Has Hacib, Töre’yi anlattığı muhteşem eserinde insanoğlunun değerinin bilgi ve akıldan geldiğini söyler. Bu başlığın altında işlenen fikri unsurlar açısından bakıldığında, Türk aklında “erdem” konusunun felsefi bir düzlemde ele alındığını görüyoruz. Hacib’e göre erdemli kişiliğin özelliklerinden olan iyilik; akıl, bilgi ve anlayış yetisiyle değerini bulacaktır. Dolayısıyla “İyi ve iyilik nedir?” sorusu karşımıza çıkıyor.

“Törütti üdürdi seçü yalŋukuğ,
aŋar berdi erdem bilig ög ukuğ.”1
Tanrı insanı yarattı, seçerek yükseltti; ona erdem, bilgi, akıl ve anlayış verdi.

“Köŋül berdi hem me yorıttı tilig,
uvut berdi kılk hem kılınçı silig.” 2
Ona hem gönül verdi hem de onun dilini açtı, ona utanma duygusu (şeref, haysiyet idraki) ile güzel tavır ve temiz ahlak ihsan etti.

“Bilig berdi yalŋuk bedüdi bu kün,
ukuş berdi ötrü yazıldı tügün.” 3
Ona bilgi verdi ve insan bugün yükseldi, ona anlayış verdi ve böylece düğümler çözüldü.

“Bayat kimke berse ukuş ög bilig,
üküş edgülükke uzattı elig.” 4
Tanrı kime anlayış, akıl ve bilgi verirse o pek çok iyiliklere elini uzatır.

“Biligni bedük bil ukuşnı uluğ,
bu iki bedütür üdürmiş kuluğ.” 5
Bilgiyi büyük ve anlayışı ulu bil, seçkin kulu bu iki şey yükseltir.

Kutadgu Bilig’de geçen bu beyitlerde akıl, bilgi ve anlayış yetisiyle donatılan insanın, bu özelliklerinin erdemli kişilik için temel ölçütler olduğu belirtiliyor. Böylece insanın yaratılıştan erdemli (faziletli) olduğu varsayılıyor. Bir sonraki beyitte “gönül” insanın hür düşünce merkezi olarak işaret ediliyor ve kişinin bilgi, akıl ve anlayışla ulaştığı sonuçların yorumlanması gönlün iradesine bırakılıyor. “Yorıttı tilig” ifadesinin sözlük karşılığı “fasih konuşma” olarak aktarılabilse de bu ifade adeta bir deyim özelliği taşımaktadır. Nihayet devam eden satırda kişinin hür iradesinin yorumladığı anlayışın doğruluğu, insan şeref ve haysiyetinin kaynağı olan utanma duygusuna bağlanır. Böylelikle özgün karakter, fıtratına bahşedilen temiz ahlakı, güzel tutumlarla hayata geçirerek yaratılışındaki hikmete layık bir kişiliğe sahip olabilecektir.
Günümüz Türkçesinde “iyi” biçimiyle seslendirdiğimiz sözün, Orhun Yazıtları ve Karahanlı Türkçesi dönemlerinde “edgü” şeklinde geçtiği görülmektedir. Bugün kullandığımız “eylem” ve “eylemek” fiilleri de aynı “ed-” anlam kökünden türetilmiştir.
Kutadgu Bilig’den ele aldığımız örnek beyitler bütünlüğünde bakacak olursak “iyi”nin kavramsal olarak özgün bir tanıma kavuştuğu görülecektir. “İyilik” ise, kelimenin kökünden de anlaşılacağı gibi, temiz ahlaklı ve şahsiyetli kişiliğin eylemidir.

“Kimi edgü tutsa bayat edlese,
kamuğ edgü boldı anıŋda basa.” 6
Tanrı kime lütfetmiş ve onu aziz eylemiş ise artık onun her işi iyi gider.

Kutadgu Bilig metninde “edle”mek sözü ve türevleri “yetiştirmeye, kullanmaya, bulundurmaya ve değerlendirmeye çalışmak” eylemlerini ifade eder. İyilik, lütuf ve ihsan anlamlarına da gelen “edgü” sözü ve “ed-” ile başlayan eylem bildiren sözler dikkate alındığında Türk aklının, eylemi (fiili) dolayısıyla hareket farkındalığını olumlu bir süreç olarak değerlendirdiğini söyleyebiliriz. Türkçeye göre “iyi” (edgü) ve “iyilik” her halükârda insani eylemlerin sonucunda ortaya çıkan bir olgu ve bu olgunun değer bulduğu bir fikirdir.
Türk düşüncesinde güzel’in karşısında duran mutlak bir çirkinlik durumu söz konusu olmadığı gibi “iyi”nin zıttı olacak şekilde mutlak bir “kötü”den bahsedemiyoruz. Kaynaklarda bilinen ilk hali “köti” şeklinde geçen “Kötü” sözü, dilimize sonradan yerleşen ve kaynağı kesin olarak bilinmeyen bir kelimedir. Çolak ve sakat anlamına gelen “ketü” sözüyle eş anlamlı olması muhtemel ise de İsmet Zeki Eyüboğlu bu kelimenin dilimize Farsça gevt kelimesinden geçmiş olabileceği ihtimalinden söz eder. Bir takım galiz sövgü sözlerinin bu kelimeden çoğaltıldığını biliyoruz. Orhun Yazıtları ve Kutadgu Bilig’de, günümüz Türkçesine “kötü” sözüyle aktarılan kelimeler ise yeniden anlaşılmaya ihtiyaç duyulan bir anlam eksenine otururlar. Metinlerde geçen “yawlak” ve “yawız” sözlerinin “kötü” kelimesiyle aktarılması, Türk düşüncesi bütünlüğünün kavranamamasının eseridir.

Öncelikle belirtmeliyiz ki Türkçede “kö-” sesi ile başlayan kelimeler her zaman somut bir yüksekliği ve soyut bir yüceliği ifade eder. Diğer yandan bir nesne ya da değerli bir kişiliğin, kendisine hâkim bir güç tarafından bulunduğu yerden kaldırılıp daha yüksek ve yüce bir yere konumlandırılması için “kö-” sesiyle başlayan sözler kullanılır. Örneğin Bilge Kağan’ın anne ve babası için kullandığı “kaŋım kağanığ ögüm katunuğ kötürügme Teŋri” ifadesinde “kötürügme” sözü “yüceltti, yükseltti” anlamındadır. “Kök Tanrı” tanımında da “kök” sözü, kaynak, orijin ve menşei manasına gelirken kelimenin “kö-” sesiyle başlaması, sözü edilen “kaynağın” yüceliğini kendiliğinden ifade etmektedir. “Kök Tanrı” ibaresi, Türk düşünce terminolojisinde varlığın biricik kaynağı olan Tanrı’yı işaret ederken sözlük karşılığına baktığımızda günümüz Türkçesindeki “Yüce Allah” tabiri ile de örtüşmektedir. Yazıtlarda geçen ve günümüz Türkçesine “kötü” kelimesiyle aktarılan “aŋığ” sözü ise “ortalama insan zihni açısından anlaşılması (hoş görülmesi) güç olan hayal kırıklığını” ifade etmektedir. Bu, Türk dili açısından unutulmuş müthiş derinlikli bir kavramlaştırmadır.

Günümüz Türkçesine “kötü” sözüyle aktarılan bir diğer kelime de “isiz”dir. “İsiz” sözü, Kutadgu Bilig’de başlı başına bir kelime olarak geçmeden önce Orhun Yazıtları’nda erken dönem ekleşmelerden biri olarak “-suz, -sız, -siz” eki olarak karşımıza çıkar. Örneğin bungsuz (sıkıntısız), tonsuz (üzerinde giysisi olmayan), oksuz (örgütsüz) ve subsuz (susuz) sözlerini gösterebiliriz. Türk dilinde anlamlı bir kelimeye dayanmayan herhangi bir ek bulunmaz. Bu durum, kökten türemeli dil kurgusuna aykırıdır. Olumsuzluk eki olarak “-suz” ekinin Yazıtlar’da kullanılan üslubu “o’suz” ya da “on’suz” sözünün kısaltmasını andırmaktadır. Bu yönüyle bakıldığında, “-suz” eki, kötülük anlamına gelecek şekilde mutlak bir olumsuzluk da ifade etmez. “-suz” eki, bahsi geçen bir nesne, olgu ya da fikrin bilinen tamlık ve bütünlük durumunun, yine bilinen bir eksikliğini ifade eder. Örneğin, “neşesiz” sözünde mutlak sevinçsizlikten değil, olumlu görülen duygusal bir durumun zamana bağlı yoksunluğundan söz ederiz. Kendiliğinden olumsuzluk içeren kelimelere “-suz” olumsuzluk eki eklendiğinde ise çok ilginç bir durumla karşılaşırız. Mesela “sıkıntısız” kelimesinde “sıkıntı” sözü menfi anlam taşır. “-sız” olumsuzluk ekiyle birlikte iki olumsuz kelime birbirine eklenerek olumlu bir anlamlandırma ortaya çıkarır.

Kutadgu Bilig’de geçen “isiz” sözü de her seferinde “kötü” sözüyle aktarılıyor. Oysa metin bütünlüğüne fikrî tutarlılık üzerinden yaklaşmamız gerekir. Kutadgu Bilig, en başından itibaren insan fıtratını bilgi, akıl ve erdemlerle donatılmış olarak görüyor. Bu durumda insani herhangi bir fikrin mutlak “kötü” kabul edilmesi mümkün görünmüyor. Olsa olsa bilgi ve akıl eksikliğinden ya da bir takım faziletlerin kaybedilmesi durumundan söz edebiliriz. Türk aklının, parçalı yaratılışı bir karşıtlıklar düzeneği üzerinden görmediğinin kanıtı olarak Türkçede güzelin zıddının olmamasını gösterebiliriz. “Çirkin” sözü, dilimize Farsçadan geçen bir kelimedir. Türkçede Farsçadaki manasıyla “çirkin” anlamına gelen bir kelime bulunmaz. Aktarımlarda “çirkin” olarak geçen kelimenin aslı “körksüz”dür ve güzelin bir unsurunun, sunucunun kendisinden veya izleyenin bakışından kaynaklanan eksik görünümünü ifade eder. O halde, “körksüz” sözünü günümüz Türkçesine olduğu gibi “görksüz” şeklinde aktarmamız daha doğru olacaktır. Buradan yola çıkarak “isiz” sözünü günümüz Türkçesine “ne yazık ki, eksiklikle, maalesef, üzülerek” ve benzeri sözlerle aktarmamız, düşünce bütünlüğü açısından daha doğru olacaktır. “Kötü ve kötülük” anlamı için de Türk düşüncesi bağlamında mutlak bir ifadeden söz etmemiz, birlik ve bütünlük anlayışıyla örtüşmeyecektir. “Kötü ve çirkin”i inkârı mümkün olmayan bir “gerçeklik” olarak görmemiz durumunda, ikili çıkmazların içine düşeriz. Bu anlayış, zihinlerde sözde “iyi ilahın” karşısında bir “şeytanlar panteonu” oluşmasına ön ayak olacaktır. Dili eğip bükerek zorlama bir “Türk mitolojisi” yaratma hevesinin tabanındaki düalizmin allak bullak ettiği zihinlerin, ne yaptıkları konusunda derinlikli bir düşünceye sahip olmadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Öyleyse iyi ve güzelin zaman-mekân içerisinde algılanan çeşitli durumlarından söz edebiliriz. İyi ve güzel olarak görünmeyen “şeylerin” ise iyilik ve güzelliğin bir takım unsurlarını taşımak konusundaki yetersizliklerden veya iyi ile güzeli görmek konusunda bakışın yanlış ve eksik konumlanmasından bahsedebiliriz.

Türk düşüncesinin zeminine kök salan sözünü ettiğimiz bakış açısı, “kötü” olarak adlandırılan fiillerin göz ardı edildiği anlamına gelmiyor. Burada aslolan, Türk aklının yaratılışın fıtratını iyi ve güzel olarak görmesidir. Ki bu düşünce, varlık anlayışı bakımından çok temel ve belirleyici bir etkendir. Üzerinde durduğumuz konu, “kötü”nün mutlak bir güç olmadığı, ancak “iyi”nin geçici olarak perdelendiği bir zaman-mekân sürecine bağlı olduğudur. Türkçede “eylem, eylemek, iyi ve iyilik” sözleri aynı kökten türetiliyor. Dolayısıyla Töre düşüncesinde hareketin gerçekliği ve olumlanması ile “ilahi türeyiş eylemi” mutlak “iyi” olarak görülür. Düşüncemizde “iyilik” ve iyiliklere ulaşabilmenin Tanrı ihsanı ve nimeti olarak görülmesi de bu görüşü destekler.
Kötü, fena ve benzeri anlamlar içeren “yavuz” ve “yaman” sözlerinin anlam değişikliğine uğrayarak zamanla yiğit, cesur, gözü kara ve benzeri anlamlara gelmesi ilginçtir. Sözlüğümüzün bu macerası, Türk aklının görece “kötü”yü adeta bir dil terbiyesinden geçirdiği ilhamını verir.
Türkçede “iyinin daha iyisi” anlamına gelen “yeğ” sözü var. “Yeğ tutmak” daha iyi ve üstün görmek anlamına geliyor. “Yeğlemek” ise iyiler arasında tercih yapmayı ve izafi olarak daha iyi görülenin seçilmesi anlamına geliyor.

Kutadgu Bilig üzerinden çözümlemeye çalıştığımız “iyilik” kavramı, erdemli kişiliğin önemli bir özelliği olarak karşımıza çıkıyor. Erdem, insan fıtratında koşulsuz olarak bulunmakla beraber bilgi, akıl ve anlayış; iyiliğin hikmetine ulaşmak için vazgeçilmez araçlar olarak görülmektedir. “Gönül” burada kişi aklının soyut değerlere temayülünün hür ve belirleyici bir unsuru olarak öne çıkar. Buna göre insan gönlünün ihtiyarına bırakılan “iyilik” tercihi, sanıldığı gibi yalnız Tanrı rızasına yönelik değildir. Çünkü Tanrı, insana erdem vererek rızasını göstermektedir. Türk düşüncesine göre “iyiliğin” tercihi, kişinin Tanrı’dan razı olduğunun beyanı olacaktır. Arapça “rıza” kelimesinin Türkçe karşılığının “tapı” olduğunu ve “tapmak” sözünün esasen hizmet anlamına geldiğini düşündüğümüzde, “tapınmak” Tanrı’dan razı olanın gönüllü eylemi olacaktır. Buna göre, Tanrı rızası ile gönül rızası aynı anlama gelmektedir.

“Kamuğ edgülükler bilig asğı ol,
bilig birle buldı mesel kökke yol.”7
Bütün iyilikler bilginin faydasıdır; bilgi ile göğe dahi yol bulunur.

1 Kutadgu Bilig 148. beyit
1 Kutadgu Bilig 149. beyit
1 Kutadgu Bilig 150. beyit
1 Kutadgu Bilig 151. beyit
1 Kutadgu Bilig 152. beyit
1 Kutadgu Bilig 6190. beyit
1 Kutadgu Bilig 208. beyit

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.