Türk müziğinin başyapıtlarından Neyzen Salih Dede’nin muhteşem eseri Acemaşiran Peşrev, Türk musiki sanatını yüksek bir standarda çekmekle kalmamış aynı zamanda milli duyguyu en coşkun haliyle yansıtan ahengiyle her Türk’ün gönlünde müstesna bir yer edinmiştir.
Her ne kadar müziğimizin en belirgin özelliğinin güçlü ve yüce bir muhteviyata sahip olduğu söylense de bu tarifin çok isabetli fakat eksik olduğu kanaatindeyim. Türk musikinin bir söz müziği olarak tanımlanmasının genel kabul görmesi, bu sanatta ulaştığımız ses uyumu düzeyinin göz ardı edilmesine yol açmıştır, oysa klasik Türk hayat tarzı ve düşünce dünyası sözlü olmaktan çok anlamlı olmayı tercih edegelmiştir. Müziğimize yönelik edebiyatımıza can gözüyle baktığımızda mümkün olan en az sözle olabildiğince hacimli bir anlam arayışı kaygısı görürüz. En güzel örneklerin başında Itri’nin Segâh Bayram Tekbiri ve Segâh Salat-ı Ümmiye’si gelir ki bu iki eserdeki müzikal altyapı, yüklendiği ulvi sözlerin içerdiği anlamı o kelimelerden çok daha güçlü bir şekilde ifade etmiştir. Öyle ki Salat-ı Ümmiye’de geçen sözlerin anlamı hakkında hiçbir malumatı olmayan birisi bile sadece müziğe kulak kesilerek ve devamında eşlik ederek kastedilen manayı ruhunda hisseder. Ruhun bu mevkide kelimelere ihtiyacı yoktur dersek abartmış olduğumuz söylenemez.
Sözde ve kelimede anlam olmadığını söyleyen gönül erbabının iyi anlaşılması gerekmektedir. Söz ve kelime ancak anlamı mümkün olduğunca kasta uygun olarak taşımakla yükümlüdürler, hatta söyleyenin muradını dinleyene kâmilen ulaştırmaya da ne güçleri yeter ne de böyle bir iddiayla söylenmişlerdir.
Müziğimizin enstrümantal yönü kelimelerin çok çok üstünde bir nakil gücüne sahiptir. Biraz daha açarsak müzik dendiğinde ilk anlaşılanın zaten enstrümantal tını uyumu olduğunu görürüz ki bu tınının gücünü anlamından alan bir sanat kavrayışının hünerli gönüllerinden çıkmasıyla o ezgi artık anlamı taşıyan bir nakil vasıtası olmanın sınırlarını aşmış, mana ile öylesine iç içe geçmiştir ki onu artık yüklendiği anlamla ayrıştırmak mümkün değildir. Klâsik müziğimizin asıl gücü bizzat “anlamlı” olmasıyla belirginleşir. Her notasında en sıradan sözlerin bile sermest olup âşıkla âşık olması ve hanendenin kalbinde dolaştığının hissedilebilir düzeye ulaşması musiki sanatımızın ezgisel yapısının sınırsız gücünden kaynaklanmaktadır.
Neyzen Salih Dede’nin Acemaşiran Peşrevi işte bu yüksek vasatta seyreden ezgisel yapısıyla hiçbir söze hacet kalmaksızın mana dünyamızın lezzetini ruhumuzun derinliklerine nakşeder, bir taraftan devrinin ihtişamını olanca haşmetiyle yansıtır, diğer taraftan varlığımızın ebedi hüznünü içli içli terennüm eder. Eser daha ilk notasında dinleyiciye muhteşem bir “seyir” vadederken hüzün ve neşenin bir bütün olduğunu iddia eden ezgisi aynı zamanda Acemaşiran’ın güçlü melodik yapısının kalıbına sığmayan bir küheylân gibi sizi selâmlamasıyla karşılaşırsınız. Bu kısacık eserin ortalarında sizi bir miraç coşkunluğu beklemektedir. Her dinlediğinizde başka bir âlemin hayaliyle baş başa bırakır, o hayal ki masivayı da içeren engin okyanusların, uçsuz bucaksız ufukların yolcusu olduğunuz hakikatini size her tınısında başka bir ahenkle anlatır. Eserin sonları yolcunun ‘seyir’ zevkine bırakılmıştır. Dileyen Burak’la dileyen Refref’le seyrine devam edebilir. ‘Benden içeri’ makamına evrilen peşrev, takati yeten gönüller için “perdesiz” anlamlara davetiye çıkarırcasına nihayet bulur.
Ruhun şad olsun Salih Dede, Cenab-ı Hak merhametiyle muamele etsin.