Müfsid, fesad çıkarmayı iş edinen, fitneci demek.
Müfsidliğin münafıklıkla, riyâ ile, menfaati için Hakk’a saygısızlığı meşrep edinmeyle alâkası da âşikâr…
Tabii, fesadcı, emellerinin tahakkuku adına suret-i Hakk’tan gürünme diliyle konuşacaktır. Bu da besbelli bir taktik.
Haklı görünmek ortadaki tablonun ya işine yarayan bir kısmıyla konuşmayla, ya eski bir haklı durumu kendine paravan edinmeyle, ya başka bir düzlemdeki vukuâtı farklı zeminlere taşıyıp “haklılık görüntüsü” inşâ etmeye bağlı.
O sebeple “Fesadcıların getirdikleri haberlerin tahkik edilmeden kabul edilmemesi” tavsiyesi var.
Dolayısıyle, Hakk’da durma şiârındaki kimselerin, mutlaka ortaya dökülen fesadlıklara analitik bakmaları lâzım. Verilen “bilgi(!)”lerin hangi duruma dâir olduğuna bakıp, onların gerçek bağlamlarını görmeleri gerekir. Eğer “başka durumlardan devşirilmiş hükümler”le habersiz masumlar iğfal ediliyorsa, gene taşınan asıl zeminle ilgilerinin görülüp gösterilmesi de elzem.
Sûret-i Hakk’dan görünerek menfaat devşirenlerin emellerine de bakmak, mü’min ferasetinin şartları arasında…
Müslüman, her devirde uyanık davranmak zorunda olageldi; ama günümüz şartları, bize uykuyu haram kılıyor.
İt ürecek, kervan yürüyecek. Şerden korkup sinmekle menzile varılmaz. Bâzen ardından kırk it ürmeyen arslana arslan denmeyeceğinin hatırlanması da gerekecek. Şer cephesi ne fitne çevirirse çevirsin, Hakk tâlibi yürüyüşünden vaz geçemez. Saflarını daha da sıkılaştırıp, yeni bir azimle her adımını ilk adım zindelik ve inancıyla atar.
Değil mi ki varımız “süveydâ”dan ibarettir, Hakk ile varız!.. Bunu bilene “altı da üstü de birdir yerin.” Kalbine güvenmeyenler birbirlerine dayanmaya mecbur. İnanan adam tek başına bile olsa istikametini muhafaza edecek!
Zillete boyun eğmeye değmez!