Düşünce Konusu

TDK sözlüğünde ‘düş’ sözünün karşısında ‘Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü; rüya’. İmge. Gerçekleşmesi istenen şey.’ yazıyor.

Aynı sözlükte ‘düşün’ maddesi ‘Duyularla değil, zihinsel olarak tasarlanan, biçim verilen, canlandırılan nesne veya olay; düşünüm, fikir.’ açıklamasına bağlı tutulmuş.

‘düşünce’ başlığı ise beş maddede açıklanmış.

  1. isim Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik; mütalaa, fikir, ide, idea, mülahaza:
  2. isim Dış dünyanın insan zihnine yansıması.
  3. isim ► niyet: Benim düşüncem bugün gitmekti.
  4. isim, mecaz ► kaygı: “Benim de mi düşüncelerim olacaktı / Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım?” – Orhan Veli Kanık
  5. isim, felsefe İlke, yönetici sav.

Orhun Yazıtlarında geçen ve günümüz Türkçesinde ‘düşünce ve düşünmek’ anlamına gelen sak– kökünden türeyen kelimeler on dört ayrı yerde geçmektedir.

Örneğin Köl Tegin Yazıtı doğu yüzü onuncu satırda ‘sakınman’ şeklinde geçen kelime “düşünmeden” sözü ile aktarılır.

‘Yağı bolup itinü yaratunu umaduk yana içikmiş. Bunca işig küçüg birtükgerü sakınman Türk budun ölüreyin uruğsıratayın tir ermiş. Yokadu barır ermiş. Üze Türk Teŋrisi Türk ıduk yiri’

“Düşman olup, kendisini tanzim ve tertip edemediğinden yine teslim olmuş. Bunca işi gücü verdiğini düşünmeden, Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayım der imiş. Yok olmaya gidiyormuş.”

Yazıtlarda Sakındım; düşündüm, sakınıgma; düşüne, sakınmatı; düşünmeden, sakunur men; düşünürüm, sakındıma; düşündüm, sakınman; düşünmeden anlamlarında güncel Türkçeye aktarılabiliyor.

Yazıtlarda düşünme- anlamına gelen bir başka kelime öyür– sözüdür. Bilge Kağan kuzey yüzü dördüncü satırda komşu Çin kültürü hakkında geçen ibareler çok dikkat çekicidir.

kotay bungsuz anca birür. Tabğaç budun sawı süçig ağısı yımşak ermiş. Süçig sawın yımşak ağın arıp ırak [budunuğ anca] yağutır ermiş. [Yağuru] kondukda] kisre aŋığ biligin anda ö[yür ermi]Ş – Edgü bil[ge] kişig edgü alp kişig yo[rıtmaz] ermiş-Bir kişi yangıls[ar, oğuşı budunı biş]ükinge tegi kıdmaz]

“ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz”

aŋığ biligin anda öyür ermiş’ ibaresi “kötü şeyleri o zaman düşünürmüş” şeklinde aktarılmış. Altı ayrı yerde geçen aŋığ sözü yazıtlardaki anlam bütünlüğü dikkate alındığında “anlaşılması güç… inanılmaz derecede… hayal kırıklığı…” ve benzeri anlamlarda kullanıldığı görülecektir.

Kök Tanrı inanışından kaynaklanan birlikçi türeyiş düşüncesi bağlamında varlığın herhangi bir unsuru veya durumu ihtiyari olarak mutlak “kötülük” iddiasına sahip olamaz. Varlığın bütünlüğü, kuşattığı “şeylerin” istisnasız tüm eylemlerini de kapsar. Töre’nin iyilik (edgülük) fikrinin varlığı bir karşıtlık düzeneği üzerine oturmaz. “iyilik” kendiliğinden vardır. Kaldı ki Türkçede iyi-nin karşısında “kötü” anlamına gelen bir kelime bulunmaz. “kötü” kelimesi de bilindiği gibi Türkçe kökenleri olmayan kaynağı kuşkulu bir kelimedir.

Buradan yola çıkarak Gerek Orhun Yazıtları gerekse Kutadgu Bilig penceresinden bakıldığında, özgün Türk düşüncesinin İslami terminolojideki “şirk” fikrini tanımadığı görülecektir. Dolayısıyla ana fikrinde yer vermediği bir düşünceye muhatabında rastladığında bunu “inanılması ve anlaşılması güç” bir unsur olarak tanımlayacaktır. Ki aŋığ kelimesi tamda bu hayal kırıklığını ifade etmektedir. Dolayısıyla erken ve klasik dönem diye adlandırabileceğimiz çağların özgün düşünce sistematiğinde mutlak “kötü” kavramı işlenmez.

Yukardaki ‘aŋığ biligin anda öyür ermiş’ ibaresi’ tekrar dönecek olursak, “düşünüyor” anlamına gelen ö-yür kelimesinin olumsuz ve zararlı bilginin karşısındaki duyarlı düşünceyi ifade ettiğini anlıyoruz.

Yazıtlar bağlamında düşünme, düşünce ve benzeri anlamlara kaynaklık eden iki temel kök söz bulunur. Ö– sesi başlı başına bir kelimedir ve geniş, belirsiz zaman dilimindeki düşünce etkinliğini ifade eder. Sak– kökü ise sayılabilir, muhasebesi yapılabilir ve gözlemlenebilir olmasına rağmen,  uyanık ve titizliği de gerektiren “düşünce” formlarını tanımlayan kelimelere kaynaklık teşkil eder. Bu kök Kutadgu Bilig içeriğinde çok daha zengin bir söz öbeği ve bilgi kuramını derinleştiren kavramsal çeşitlilikle işlenir.

Temelde “düşünce” mânâsına gelen Ö– kök sözü, düşünceyle dolaylı veya doğrudan ilişkili birçok kelimenin de kaynağıdır. Örneğin ögi; kıvanç duyulan, sevindirici düşünce ve akıl, öd; zaman, gönül, iç. Ödüş; bir tam gün, ödük; hatırlama. Ög; anne, öggen; düşüncesi övgüye lâyık, ögüz; nehir, ögleş-; anlaşmak, ortak akıl, ökün; düşündüğünden pişman olmak.

Ö- kökü aklın düşünme eylemine yönelik saklama (hafızaya alma, kaydet) özelliğine açılan anlamlara kaynaklık eder. Yunus Emre “Düşdükçe öge Hubbü’l-Vatan zerrece kalmaz me’men” dizelerinde “öge” sözünü aklın saklama özelliğinin anı birikimi anlamında kullanır.

“Karında törümiş kılınç ögretig,
yağız yer katında kiter ay tetig”
‘Ana karnında teşekkül eden ahlak (tabiat ve terbiye) ancak kara toprak altında insanı terkedip gider; ey zeki insan’

Kutadgu Bilig’de ög- kökünden türetilen “ögretig” sözü bugünkü “ahlak” kelimesinin Türkçe kökenli karşılığı olarak kullanılır. Divanu Lugati’t Türk’te de ögreyük kelimesinin anlamı ‘Âdet, alışkanlık’ olarak açıklanır.

Günümüz koşullarındaki edebi birikim göz önüne alındığında, kısa bir metin sayılabilecek Orhun Yazıtlarındaki anlam zenginliği Türk dilinin gücünün ne kadar derinlere dayandığının kanıtı olarak karşımıza çıkar. Göktürk dönemi, Kutadgu Bilig, Divanu Lugati’t Türk ve Yunus Emre’de kullanılan ög– kökünde türeyen kelimeler; düşüncenin akıl, ahlak, bilgi kuramı, zaman algısı ve öğrenme yetisiyle ilişkili bir anlam örgüsü içinde değerlendirilmiştir.

Düşüncenin; zamanla kavrayışıyla, tarihle, hatırayla ve akıcı bir coğrafi unsurla ilişkilendirilmesi çok dikkat çekicidir. Ayrıca anne üzerinden öğrenilen düşüncenin genetik bağlantısına işaret eden yapı ve daha sonraki metinlerle düşünce ve akıl kavramlarının örtüşen yanlarına ışık tutan Türk dilindeki düşünsel kurgu hayranlık verici matematiksel bir tablo gibi karşımıza çıkar.
Sak (Düşünce)

Sak- sözü Kubbealtı Lugatı’na göre eski Türkçede “zeki ve tetikte olan” anlamına geliyor. Halk ağzında ise “Uyanık, müteyakkız, tetikte olan” demek. Sözlükte Âşık Paşa’dan alıntılanan örnek ise çok çok isabetli:

Her kimin cânında varsa göz kulak
Hak yolunda ol uyandı oldu sak

Sa– anlam kökünden türetilmiş çok zengin söz öbekleri vardır. Bunlardan başlıcaları sak-, sağ- ve san kökleridir. Bu kökü İ.Zeki Eyüboğlu Türkçe Kökler Sözlüğü’nde özetle ele alır;

Sag-; Bu kök Asya Türkçesinde (Kaş.) geçerlidir, Anadolu Türkçesinde k/g/ğ seslerinde dönüşme nedeniyle sag-sağ-sak özdeşliği vardır. Kaş. Sözlüğünde bu kökle başlayan otuz sözcük vardır (sag/sağ, us, anlayış, sagdıç/sağdıç, sağılmak, sagım/sağış, sagın/sağmal, sagınmak/sanmak, sağar görünmek bg. Bu sözcüklerden g/ ğ dönüşümünün sürekliliği anlaşılıyor).

Sağ– Sag köküyle dönüşümlüdür. Anlam içeriği: sanmak, tasarlamak, saymak (sayı saymak), düşünmek, hayvandan süt almak, sömürmek, emmek, esenlik, güçlülük, mutluluk, dirilik (sağlık· lı olmak). Yükseklik (toprak üzerinde ufak tepeler oluşmak, SDD), güçsüz (sağım, SDD), süzülmek, sağalmak, sayrılıktan kurtulmak (sağalmak/sağılmak), solun karşıtı (güney). Sayrılığı gidermek (sağıltım, sağıltmak), yerine getirmek-gerekeni bulmak (sağlamak), düğümü çözmek-sanlı bir nesneyi açmak ağıt (sağu), iyileşmek (sayrılıktan kurtulmak), beslenmek, dayanmak, katlanmak, istek-dilek-tasarı, sağın, sayı-nicelik, sağış, pekiştirmek ve benzerleri.

Sak-; Düşünmek, sakınmak, korumak, gizlemek, tutmak, kayırmak, çekinmek, değinmek, dokunmak (ilişmek), titremek, saymak, sayı (sakış, Kaş.) ve benzeri anlamlara gelen birçok kelime bu köke dayanır. Güncel Türkçede ise sakın, sakınmak, saklı, saklama, sakınca, sakıngan sözleri bunlardan bazılarıdır.

San-; Tasarlamak, düşünmek, kaygılanmak, kuşkulanmak, inanmak, kargılamak (sançmak). Acıtmak, ağrısı olmak (sancılanmak), sayı saymak (sanamak, Kaş.). saplamak-saplanmak (sançılmak, Kaş.), dövüşme (sandırış, Kaş.), saçmalamak (sarınmak, Kaş.), şaşırmak, ,şaşkın şaşkın sağa sola bakmak (sangırtmak, SDD), alık alık bakmak (sanıtmak, SDD), düğün evine andaç gönderme (sanırdak, SDD), ne suçlu ne suçsuz olmak (sanık).”

Sak-, san- ve sağ- köklerinden türeyen kelimeler gözlem ve deney sonucunda sağlanan bilginin çok çeşitli yönlerini ifade eder. Sak- anlam kökünden ortaya çıkan sözler ise özellikle müşahede ve tecrübe süreçlerindeki olası ihmal ve yanılsamalara ayrıca dikkat çeker. Böylece ulaşılan bilginin doğruluğunun her zaman titiz bir çözümlemeye bağlı tutulmasını ikaz eder.

Clauson sözlüğünde sakı sözü ‘belli belirsiz ortaya çıktı’ anlamında açıklanır.  Sakınmak kelimesi eski Türkçede “endişe” anlamında da kullanılmaktaydı. Bu kelime esasen “endişeli düşünce” manasına gelir ki, “sakı” sözündeki belirsizlik vurgusu bu anlamı güçlendirir. Sakın sözü ise bir vurgu olarak ‘eldeki veriler ışığında ulaşılan bilginin, titizlikle yeniden sağlamasının yapılmasını” önerir. Mehmet Akif’in ‘Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,’ vurgusunda, tarihi tecrübe ışığında karşılaşılabilecek tehlikelere karşı ayrıntılı düşünce önerisi yapılmaktadır. Kelimenin anlam kökünü dikkate aldığımızda, “sakın” sözünün tam olarak “maddi bilgiye dayalı tedbir” anlamına geldiğini görüyoruz.

Karahanlı dönemi Türkçesinde sakış kelimesi “sayma ve muhasebe” anlamlarına geliyordu. Arapça kökenli muttaki kelimesinin Türkçe karşılığı “sakınık” sözüdür. Ahlaki/dini soyut bir kavram olarak sakınık sözü “titizlikli düşünme” anlamına gelirken hikmetli Türk aklının; takvalı tutumun sağlığını “endişeli, titiz, hesaplı ve sayılabilir” bir anlam kökenine yaslaması önemli bir düşünce kavramıyla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Sak- kökünün soyut ve somut anlamları içi çe barındırması bilgi ve ahlak felsefesi için zengin bir sözlüğümüz olduğunun da kanıtıdır. Ayrıca Türkçe bilimsel terminoloji için de çok verimli bir köken olarak değerlendirilebilir.
Sa- anlam kökünden türeyen sayı, sayma, sakınma (düşünme), sağlama, sanma (tasarlama), saklama (hafıza), ve benzeri onlarca kelime dikkate alındığında, Türk aklında düşünce tasarımının nesnel bilgiye dayalı boyutuna ışık tutan varlıklı bir kavramlar sözlüğünü görüyoruz.

T/Düş
İnmek eylemi Türkçede bir şeyin içine yönelip yuvalanmak anlamına gelir. Türk dilinde inmek fiili ilişkili iki kök sözle temel durumları betimleyen kavramsal anlamlar üretilir.

Kon- kökünden türeyen kelimelerle inmek eyleminin Türk düşüncesindeki özgün mekân kavrayışlarının bir bölümü yapılandırılmıştır. Bu kaynaktan türeyen komşu, konak, konum, konuşlanmak, konmak ve benzeri birçok kelime her durumda bir mekânı tanımlar. Çağdaş bir kelime olan konuşmak sözü de bu köke yaslanır. Konuşmak bir yandan bir mekân (bulunulan yer) dâhilinde gerçekleşirken, diğer yandan mekânı düşünsel planda karşılıklı tasarlayan bir eylemin de adıdır. Anlaşmak, söyleşmek, barışmak, görüşmek ve benzeri geniş bir anlam içeriğine sahip olan çeşitli eylemler “”konuşma” sözü içeriğinde kavramsal bir düzleme otururlar. Böylelikle düşünce tarafların yer aldığı bir mekânın konusu da olur. Konuyu bütün yönleriyle kavrayarak hiçbir yanlış ve eksik anlayışa yer bırakmayan, yorum gerektirmeyen, yapmacıktan uzak, düzgün anlatma sanatına (belegat) Türkçede konuşma sanatı denmektedir. Görüldüğü gibi konuşmak düşüncenin yerleşik konusu anlamını da kazanmaktadır. Kon- kökü dikkate alındığında düşünce, olay, durum, mevzu ve mesele konu sözünün içeriğini oluştururken konuşulanın geçiciliğine ve her konu edinildiğinde kaçınılmaz olarak yeni bir mekân zorunluluğuna vurgu yapılmış olur. Yani her kon-u düşüncenin güncellendiği yeni bir mekân kavrayışına bağlıdır. Konu kelimesi bu yönüyle güncelleme anlamını da zorunlu olarak içermektedir. Dolayısıyla konu sözü “düşüncenin indiği mekân” anlamında bir kavram olarak belirginleşir.

Türkçede Fikrin hayat bulduğu mekânın adına konu dedik. Ama bu fikrin dış mekânıdır. Çünkü konuşmanın konusu karşılıklı eylemin sonucudur ve bir mekâna zorunludur. Fakat fikrin hem doğması hem de yaşaması için kayıt altına alınabilir bir zamana ve bir iç mekâna da gereksinimi vardır.

T/düş- kökünden gelen kelimeler de inmek eyleminin bazen tepe taklak bazen de yuvalanarak gerçekleştiği değişken biçimlerin geniş zamanını ifade eder. Konu, konmak sözleri bir mekân tespiti iken düşmek her hâlükârda bir süreçtir. Düş- anlam kökünden türeyen; düş (rüya), düşmek, düşürmek, düşük, düşün ve düşünme benzeri çok kelime var. Hepsinde de geniş zamanda gerçekleşen bir süreç ve özgün mekân anlam kazanmaktadır.

Türk dilinde ekler anlamlı bir kök söze dayanırlar. Günümüz Türkçesinde “in” kelimesi en dar anlamıyla “kovuk, mağara ve yuva” anlamına gelmektedir. Kelimenin asıl anlamı “iç, derin” manasına gelmektedir. Fikir anlamına gelen düşün ve düşünce sözlerinde ki fiili failin kendisine yönelten “n” ekinin kökeni “derin, iç” manasına gelen “in” kelimesidir. Böylelikle düşünce sözü fikrin yöneldiği süreci ve bir iç mekânı tanımlamaktadır. Düşünce bir konuşmaya konu olmadan önce de kişinin kendi içinde vardır. Fakat muhataplarla paylaştıktan sonra yeni ve güncel bir taslak oluşmaktadır. Bu taslağın özümsenmesi için kendine özgü bir süreçle tekrar kişinin içine inmeli ve orada en halis şekline kavuşabilmelidir. Böylelikle tamamen kişinin kendisine mâl olan fikre Türkçede düşünce diyebiliriz.

Hakikat çok uzak, karanlık, derin
Bir dille konuşur, büyük köklerin
Toprakla ezelden karışmış dili!
Geceyle ölümdür asıl sevgili
Bu ikiz aynada toplanır yollar
Karanlık yaratır, ölüm tamamlar.
Kaçalım seninle biz de geceye
Ölümün kardeşi saf düşünceye…

Ahmet Hamdi Tanpınar

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.