Ali Çakır

Yazarın yazıları

Birtakım İnsanlar

Yarım yamalak uykusundan paslı bir dil, dinlenememiş bir beden, yorgun bir zihin, ağır göz kapakları ve güvercin gurultularıyla uyandı. Daha koşu başlamamışken sebepsiz bir usanç duydu. Dışarıda fırıncıyla kımıldamaya başlayan ve her türden erbab-ı meslekle genişleyen her günkü dağdağaya katılmak istemedi. Zihninde listelediği işler gözünde büyüdü de büyüdü. Halbuki insan ister ki gün aydınlanırken şen …

Devamını oku

Günahı Var mı?

İstanbul’un baharı pek keyfîdir; yıl olur, alelacele gelir; yıl olur, beklemekten göz nurunuz söner. Bu yıl, alelacele geldiği yıllardan biri oldu. Henüz 30 Mart, sıcak havalar için çok erken ama siyah takım elbisesinin içinde terledi de terledi. Yaka düğmesi ve kravatı birer kara kuru el oldu, ümüğüne çöktü. Kundurası da ayağını vurdu, serçe parmaklarındaki küçücük …

Devamını oku

Neredeyse

Ben de tam çıkıyordum, dedim. Ben de zaten öylesine uğramıştım, dedi. Bir şey söylemedim. Odanın içinde birkaç amaçsız ve sıkıntılı adım attı. Bakındı. Salındı. Bir köşeye ilişti. Neden böyle, dedi. Nasıl, dedim. Yapma, dedi. Cevap vermedim. Omuzları düştü. Hışımla baktı. Dudaklarını ısırdı. Bir yandan da tırnaklarına baktı. Bacaklarını hızlı hızlı salladı. Saçlarıyla oyalandı. Bazen insanın …

Devamını oku

Münkesir

Kibir senin gözlerini şaşılaştırmış, kör etmeden bir çare düşün. Önünde çırpına çırpına can veren bir gönül var, ölsün de tek gözümün önünde ölmesin, diyorsun; deme. Can vermek müfrit bir şey midir ki? Gördüğüm her ölüyü ciddi gördüm, vakur gördüm ben. Güzel güzel, tatlı tatlı aksini seyretmenin zevkine kapılarak yaklaştın, yaklaştın, yaklaştın; güzelliğini nefesinle kaybettin de …

Devamını oku

“Hatırlarım Gülüşünü”

    Floresan ışıklarının altında gözlerini açtı. Sol elinin üzerinde büyük ve keskin bir acı hissetti, elini hareket ettirmesine mani olacak kadar büyük ve keskin bir acı. Göz ucuyla ve güçlükle eline bakabildi. Şeklini kaybedecek kadar şişmişti ve merkezden etrafa doğru kırmızıya evrilen mor lekeler vardı. Saçları, alnına ve şakaklarına yapışmıştı. Gözlerini, kabulleniş ve teslimiyete …

Devamını oku

Ararken Kaybetmek

Bir duygu, bir düşünce. Öyle basit değil, hafif değil; olabildiğince karmaşık, olabildiğince yoğun. Güçlü bir yaz mevsiminde ırmak kenarındaki heybetli söğüt ağacının serin gölgesinde bile teskin olmayan bir duygu ve/veya düşüncenin etkisindeydi. Halbuki kediler, köpekler, serçeler, güvercinler, kumrular hatta muhtemelen ırmaktaki balıklar dahil herkes halinden memnundu. Ve elbette insanlar; pek tadım yok, deyip aralarından ayrıldığı …

Devamını oku

Meryem Yatışmayan Bir Çarpıntı

Tatsız bir rüya gördüm. Bölük pörçük olayları birleştirmeye, hikayenin oluş sırasını hatırlayıp sebep-sonuç ilişkilerini çözmeye çalışırken uykum kaçtı. Boşverip tekrar uyumaya çalıştım. Uyumaya çalışmak sonuç vermedi. Olan olmuş, deyip geçilmiyor. Rüyada olup bitenler için bile. Soyut dünyada da denge ve mantık aramaktan geri duramıyor insan; ejderhalarla savaşsa, serçelere tutunup gökyüzünde uçsa, yedi başlı ejderhanın peşine …

Devamını oku

Bilişelim

Gül ile meşgul olanın, ellerine diken dolaşma tehlikesi de var; ellerine gül kokusu sinme ihtimali de.   Yunus Emre’miz; “Sevelim, sevilelim.” diye özetleyivermiş, biz de çok beğenmişiz. Çok beğenince çok tekrâr etmiş, çok tekrâr edince de genelde anlamı kaybetmişiz. Atasözlerimiz ve deyimlerimiz, anlamını alışkanlığa kaybeden örneklerle dolu. Her birinin üzerinde ilk kez duyuyormuş gibi dursak…  …

Devamını oku

Serçenin Söylediği

Asker ocağında bizim gibi acemi erlere jandarma karakolunun nasıl bir düzeni olduğunu, içinde ne gibi araçların bulunduğunu, neyin ne işe yaradığını gösteren bir binaya eğitime gitmiştik. Eğitim amacıyla alayın merkeze en uzak noktasına yapılmış bu bina, yıllar içinde epeyce yorulup hırpalanmış, biraz da ihmal edilmişti.  Hal böyle olunca binanın bütün uygun yerlerinde örümcek ağları, boyunca …

Devamını oku

Gülü Seven

Hazret-i Niyâzî, müthiş bir hizâ çizgisi çekmiş: “Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede Hakk” … Bilmelerimizi ve inanmalarımızı, tecrübelerimiz; tecrübelerimizi ise aczimiz, ihtiyâcımız, eksiğimiz tâyin ediyor olsa gerek. İnsanız, âciziz; üşüyoruz, acıkıyoruz, yoruluyoruz, bunalıyoruz, özlüyoruz, ayrılıyoruz…  Eeee, dünyânın bin bir türlü hâli var! İlk bakışta menfî görünen bu ve benzeri durumlar sâyesinde ilmimiz, fennimiz, …

Devamını oku

Ramazan Dolayısıyla Kapalıyız

Pera tarafında olduğundan kozmopolit bir yapısı olan bizim muhitte ramazan-ı şerîfin rûhuna aykırı işletmeler az değildi. Ramazanın teşrîfiyle beraber hepsi kapanır ve vitrinlerinin uygun yelerine aynı uyarıyı asarlardı:  “Ramazan Dolayısıyla Kapalıyız!” Ramazan dolayısıyla kapanmayan işletmeler ise vitrinlerini gazete kağıtlarıyla örter, yeterinden fazla ışık açmadan sessiz sedasız hizmet vermeye devam ederdi.  Ramazanın uğramadığı, hissedilmediği yer kalmazdı. …

Devamını oku

Nerde O Eski Ramazanlar?

Salgının getirdiği zarûrî uzletten olsa gerek, nostaljiden hoşlanmayanlarımız dahi eski ramazanların özlemini çekiyor. İnsan birlikte olmaya meyilli tabii. Eh, sahici birliktelikler de benzer duyuş ve düşünüşler etrafında ortaya çıkıp gelişiyor. Sahuru, mukabelesi, iftarı, teravihi… her motifiyle birliğin ekseninde devran eden bir iklim ramazan. Müsamaha ve hoşgörümüzü şu veya bu nispette artırdığımız; sevgi, sabır, yardımlaşma, empati …

Devamını oku

Yolun Ayrımı

Meryem’i bir daha görmedim. Bu cümleyi kurabilmek için on üç yıl beklemem gerekti. Bir sabah uyandım ve on üç yılın ilk günü başladı. Bilmiyordum. Bin bir emekle kurup çattığım dekor değişmiş, perde yıkılmış, sahne viran olmuştu. Onu aramadım. Nereden başlayacağımı bilmiyordum. Takatsizliğimin asıl kaynağı buydu. Nereden başlayacağını bilmeyen biri başlayabilir miydi? Meryem, yuvarlak bir zaman …

Devamını oku

Meryem Bir Bahar İkindisi

Şehrin içinde… Gürültüden, karmaşadan uzak… Havaalanına falan filan kilometre mesafede… Metro, metrobüs caba… Huzur… Yeşil… Mutluluk… Doğayla iç içe… Doğayla iç içe… Doğayla iç içe yaşamaya başlamadan önce bütün şehirlilere doğayla iç içe yaşamak cazip gelir. Tabii rengârenk kanatlar odanın içinde raks etmeye başlayınca büyü bozulur. Çoğu şehirli için yani. En azından benim için. Bir …

Devamını oku

Meryem Bir Vuslat Hevesi

Telaş mevsimindeyiz. Bütün bir varlık, o tek parça telaşa kapılmış, katılmış. Tomurcuklardan karıncalara, takımyıldızlardan kaplumbağalara, insanlardan ovalara, yerden göğe kadar cümle varlık; tek parça telaşın hükmüne ram ve razı. Kiraz, erik, badem, gül, ruelya, papatya, hatmi… Tomurcuk, çiçek, sürgün, yaprak… Bin bir eda, bin bir tavır ile telaşa kapılmış, katılmış hepsi. Kimse oluştan geri kalmayı …

Devamını oku

Meryem Bir Ezel Aşinalığı

Oldum olası hastaneye gitmekti zorlanırım. Muayene, teşhis, tahlil, tedavi, kontrol… peş peşe ve üst üste, bitmek bilmeyen işler bir yana bütün hastanelerin ruhuna kadar sinmiş, işlemiş o koku; hastane kokusu… Pek ilgili görünmüyor olabilir ama balık kokusu da böyledir. Hastane ve balık kokularını sevip sevmemekte tereddütlerim var. İlk bakışta sevimli kokular değillerdir fakat çocukluğumu bulurum …

Devamını oku

Meryem Bir Akşamüstü

Bazı akşamlar böyledir burada. Kış, adamakıllı hırpaladıklarına bir akşamüzeri hoşluğu verir. Eh, kışın gönül alması da böyle olur; kabanlar ağır gelir, botları taşımak zordur, kediler tüylerini tımar eder, köpekler güneşe doğru keyiflenir, martılar kanatlarıyla meşguldür, kargalar bile memnundur. İnsanlar? Bir yaren buldu mu sahilde alır soluğu. Aslında yareni olmayan da sahile iner, denizle söyleşir. Daha …

Devamını oku

İstanbul Seyri ya da Rıdvan Dilmen

Yazın yorucu ve rehavetli günlerinde yoğun gündemin baş döndürücü hızından affımızı isteyerek bir süre çocukluk hatıralarımızda seyrettik. Fenerbahçe’nin de pek bir gündem işgal eden başkanlık seçimleri dolayısıyla “sarı-lacivert” hatıraların bir kısmını yâd ettik. Mesela Batı Almanya’nın efsane kalecisi “Toni Şumaayer”in Fenerbahçe’ye transferi… Transfer dedikoduları dillendirilmeye başlandığında siyasetten magazine, siyasetten hukuka, tarihten sanata “her şeyi bilen” …

Devamını oku

Gerçek İslam ve Güncelleme Hakkında Bir Özet Denemesi

Sonda söyleyeceğimizi, eğip bükmeden, başta söyleyelim: Gerçek İslam diye bir şey yoktur. Söze “Gerçek İslam…” diye başlayanlar, esasen mensubu bulundukları grubun anladığı İslam’dan bahsetmektedirler. Grubun dışında kalanlar ise en azından “kurtarılması gereken, cahil, acınası yığınlar”dır ki yol; “ıslahı mümkünsüz mürtetlere” kadar gider. Bizce ifadenin doğrusu; “Herkesin gerçek İslam’ı kendine.”dir. Çünkü İslam; söyleyeceğini söylemiş, kalıplaşmış, donmuş, …

Devamını oku

Zor Paragraflar

Şuyuu vukuundan beter…   Çünkü vuku bulan menfur hadiseler, konuşuldukça ister istemez daha da yaygınlaşarak toplum nazarında “aşırı uçlar”dan “normal”e doğru yavaş yavaş çekilirken bir taraftan da insanlar “istenen” tepkiler vermeye ayarlanıyor. Elbette ki son derece ince mühendislik hesaplarıyla… Bu iğrenç haberler, toplumda hakiki bir infial yaratabilecek gücü haizken sosyal medya aracılığıyla idam isteme dışında …

Devamını oku