Dinlemek ve Duymak

Güzel duyuşunun dilimize yansıyan düzenli bir yapısı var. Görerek duyduğumuz gibi işiterek de duyuyoruz. Nasıl ki her bakış bir görüş değilse, her işitme de gerçekten dinlediğimiz anlamına gelmiyor.

Türkçede gerçek dinleme eylemi ruhun hakikatle alakası ve kaçınılmaz bağı üzerinden hayat bulur. Dilimizdeki hikmetli yönelişin altyapısı aynı zamanda Türk kulağındaki yüksek musiki zevkinin kaynağını da beraberinde taşımaktadır.

Aslında köken itibarıyla Türkçede sesli ve görsel duyumsamayı ifade imkânları olabildiğince yetkindir. Bu bağlamda her lisan gibi Türk dili de bir bütün olarak kendine has sesli bir yapılanmayı sürdürür.  Türkçe özelinde bakma ve görmeyi ifade eden sözlerdeki çok çeşitliliğin bir benzeri işitme, dinleme ve duyma konusunda da bekleriz. Kaldı ki görme ve güzel sözlerinin kaynağında olduğu gibi, dinleme sözünün kaynağı da çok eski ve sağlam bir köke dayanır.

Söz varlığımızdaki dinlemenin kökenleri üzerinde bugüne kadar yeterince durulmadı. Arzulanan derinlikte alâkanın kurulamamış olması, Türkçenin birçok özelliğiyle beraber bir hikmet dili olduğunun lâyıkıyla anlaşılamamasından kaynaklanıyor. Her türden edebiyatımızda görülen bir takım müessif Türkçe anlam daralmalarının başlıca nedeni de bu eksiklik olsa gerektir. Bir görüşe göre ‘günlük kullanımda kanıksandığı varsayılan Türkçe sözler yerine başka dilden alınan ödünç kelimelerle anlatımın vurguyu güçlendireceği düşünülmüş olabilir’ fikrine katılmakla birlikte, bu yöntemin bir yandan dili zenginleştirdiğini kabul etsek de, diğer taraftan Türkçe söz köklerindeki özgün seçeneklerin saf dışı bırakılmasıyla, düşüncemizde doldurulması zor boşlukların oluştuğunu söylemek zorundayız.

Bu yazıda Türk dilinde temelde ruh ve hakikat anlamlarına gelen tın ve çın sözlerinin ilişkili anlam içeriğini ele alacağız. Dolayısıyla Türk düşüncesinde varlık anlayışından duyuşumuza yansıyan muhtevayı, temel seslerden olduğunu düşündüğümüz bu iki kök söz üzerinden ayrıca çözmeye çalışacağız.

Kavram kargaşasına yol açmamak için yazılarımızda “estetik” kelimesi yerine çoğunlukla duyuş, duyma ve duyumsama sözlerini kullandığımızı belirtmek isterim.

Tını

Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe sözlükte tını-

  1. isim, müzik Türlü müzik araçlarının verdiği sesleri birbirinden ayırt etmeyi sağlayan ses özelliği.
  2. isim, fizik Bir cismin titreşiminden çıkan sesi, başka nitelikteki bir cismin aynı yükseklikte çıkan sesinden ayırt ettiren özellik, tınnet.
  3. isim, mecaz Söyleniş biçimi, vurgusu

Aynı sözlükte tin sözü için ‘1. Ruh. 2. Birtakım fizik ötesi kurucularının, gerçeği ve evreni açıklamak için her şeyin özü, temeli veya yapıcısı olarak benimsedikleri madde dışı varlık.’ açıklamalarını görüyoruz.

“Tın” sözünün geçtiği bilinen en eski kaynak Orhun Yazıtlarıdır. Yazıtlarda KT güney yüzü ikinci satırda ve BK kuzey yüzü birinci satırda geçen tınla” sözü günümüz Türkçesine “dinle” şeklinde aktarılır.

“Tın-” kökünden türeyen birçok kelime var. Tını, tınlama, tınmak… sözleri günümüzde kök anlamına bağlı olarak kullanılır. Anlam kaymasıyla tıngır, tıngırtı, tıngırdamak… benzeri sözler de sözlüklerde yerini almış. Bu kök ı/i dönüşmesiyle tin/din köküne yaslanan daha verimli bir söz öbeğinin yolunu açmıştır.

Küçük bir sözlük ve edebiyat taramasıyla “Tın” ve “tin” sözlerinin özdeş kökler olduğu kolayca anlaşılabilir.

Tın- anlam kökünden türeyen sözler Kutadgu Bilig’de yedi ayrı yerde ek almaksızın geçer ve günümüz Türkçesine nefes, canlı, ruh sözleriyle aktarılır. Eserde ayrıca; tınçru-: sükûn, sessizlik, tınlıg: canlı, tınmaguçı: durmayan, dinlenmeyen, tınıglı: nefes alan, (yerine göre duran), tındı: huzura, rahata erdi, sessizliğe büründü, sükûn buldu, …ne oturdu, tınar: susar, tınma: durma (emir kipine yakın), tınım: ruhum, nefesim, tınsa: dinlense, istirahat etse, tınmadı: durup dinlenmedi, tındurur: rahat ettirir ve benzeri sözleriyle aktarılıyor.

Görüldüğü gibi “tın-” kökü temel olarak ruh, nefes, canlılık, dinlemek ve dinlenmek anlamına gelen sözlere kaynaklık teşkil ediyor. Kutadgu Bilig’de dikkat çekici bir kelime olarak “tındı” sözünün birçok yerde ‘sükûn buldu’ ve ‘iç huzurunu sağladı’ manasında da geçtiğini görüyoruz.

tilin sözledi barça edgü senâ
du‘â birle tınmaz tınığlı tına

Herkesin dilinde medh ve senan dolaşıyor, nefes alan her canlı durmadan sana duâ ediyor.’

Divânü Lugâti’t Türk’te “tın” sözü; I ruh, (nefs), II.yular ve III dizgin, olarak açıklama bulmuş. Kaşgarlı’nın sözlüğünde ayrıca tın– kökünden türeyen tındı: dindi, soludu, dinlendi, tınıldı: dinlenildi, tınglaştı-: ol menig birle söz tınglaşdı: O, sözleri dinlemede benimle boy ölçüştü anlamına gelen sözlerle karşılaşırız.

Günümüz Türkçesinde “tın” kökünden türeyen “tını” sözü ‘bir cismin titreşiminden çıkan sesi, başka nitelikte bir cismin aynı yükseklikte çıkan sesinden ayırt ettiren özellik,’e verilen ad olarak da geçer. Mecazen söyleniş biçimi ve vurgusunu, günlük kullanımda şarkı ve türkülerin ses aralıklarındaki ahengi ifade eder. Yer yer melodi ve nağme gibi hatta şarkı, türkü anlamlarında da kullanıldığı görülür. Anlam genişlemesi ve kaymasına uğrayan diğer sözleri istisnalar hanesine yazıyoruz.

Dinleme, dinlenme, dinlence, dinleti, dinleyici, dinlenmelik (fuaye) ve benzeri sözlerin de tıntin köküne bağlı olduğunu biliyoruz.

Çın

“Çın” sözü Divânü Lugâti’t Türk’te ‘doğru, doğruluk ve doğruculuk’ açıklamasıyla geçer. Aynı sözlükte sözüne güvenilir ve dürüst adam için “çın kişi” tanımıyla karşılaşırız. Bir konunun kökenini araştırıp, onunla ilgili hakikati ortaya çıkarmak ise “çıngardı” sözüyle ifade edilmektedir. En dikkat çekici maddede ‘gür ve cam gibi pürüzsüz ses’ anlamına gelen “çıngrak” sözü göze çarpmaktadır. Kulak çınlaması’ deyiminin de buradan geldiğini biliyoruz.

“Tın” ve “çın” sözlerindeki ilişkinin sadece ses yapılarıyla sınırlı olmadığını ruh, nefes, canlılık ve soluk mânâları ile hakikat ve gerçek anlamlarının Türk düşüncesindeki derin bağlantılarına odaklanarak kavrayabiliriz. Şüphesiz dilimizin düzenli kurgusu ses benzerlikleriyle açıklanamayacak kadar hikmetli bir yapıya sahiptir. Tabii ki sadece ses benzerliklerinden yola çıkarak dil üzerinden sağlıklı yorumlar yapılamaz. Her şeye rağmen bu konu özelinde ele aldığımız sözlerin duyuşumuzun sesli yönelişleriyle ilgili olması, bizi fonetik yakınlıkların da dikkate değer olduğu düşüncesine götürmektedir.

Buradan yola çıkarak Türk duyuşundaki temel iki sesten birinin “tın” diğerinin ise “çın” sesi olduğunu söylersek abartmış sayılmayız. “Tın” sözü asıl olarak ‘nefes’ ve ‘ruh’ anlamlarını içerir. Yukarıda da görüldüğü gibi “çın” sözü de tam olarak ‘hakikat’ mânâsındadır.

“Tınlamak” ciddiye almak anlamına gelirken, kulak çınlaması deyiminde olduğu gibi Türk duyuşunun sesli güzellik algısının hakikatle musikî arasında çok derin ilişkilere kapı açtığı söyleyebiliriz. Zaten kadîm düşüncemizde musikî âdeta ilahi bir sanat olarak algılana gelmiştir.

Arapçadan aldığımız ruh sözü de ‘nefes, soluk, rüzgâr, esinti, ruh ve güzel koku’ anlamına gelirken Türkçe ile benzerlik gösterir. Latince hava ve şarkı anlamına gelen aer sözü İtalyancaya aria (arya) olarak geçmiş ve ‘hava, her çeşit şarkı’, özellikle de opera şarkısı anlamına gelir. Batı dillerinden Türkçeye ruh/tin manasında çevrilen “spirit” sözü, Latince ‘rüzgar, nefes, bir tanrının nefesi’ gibi anlamlara gelen ‘spiritus’ kökenlidir.

Örneklerde de görüldüğü gibi diğer uzak-yakın bazı kültürlerde de ruh, nefes ve müzik ilişkisi gözlemlenirken, Türkçe ayrıca “çın” sözünden yola çıkarak hakikat ile pürüzsüz ses arasında derin bir bağ kurmuştur. Türkçe içindeki bu yöneliş doğal olarak Türk musikisine de tınısını (ruhunu) vermiş olsa gerektir. Tuncer Gülensoy sözlüğünde “tın” sözü için ‘önem vermek, ilgilenmek ses çıkarmak’ açıklaması getirilirken aynı sözlükte “tın” sesi için ‘ses, sada, sadanın perdesi, nağme’ izahı da çok dikkat çekicidir.

Dr. Fatma Adile Başer Türk müzik anlayışının kökenlerini çözümlediği harikulâde makalesinde* ‘Eski Türkler’de müziğin Kök Tengri’ye aidiyeti, bizatihi müziğe “Kök” ya da “Köğ-Küğ” adının verilmesiyle dikkat çeker.’ ibaresinin devamında ‘Türkler yeryüzünü, bilhassa devletlerini kozmik düzenin bir yansıması kabul ettikleri için asıl olan Gök, yani Köktür. Burada müziğe Kök denilmesi, onun açıkça göğe ve Tanrı’ya aidiyetine, kutsiyetine işaret sayılabilmektedir. Türkler’de Tuğ kelimesi, bilindiği gibi kös, davul, sancak ve hakanlığın musıki takımı anlamında kullanıla gelmiştir. Tuğ kelimesi “Tuğ vurmak” şeklinde kullanılmakta, hakanlık müziği içindeki temel çalgıya Kös’e dikkat çekmektedir. Kös, bilindiği gibi hakanlık, dolayısıyla devlet alametidir. Kösün sembol olarak seçilmesi, onun Kök Tengri’ye izafe edilmesiyle açıklanabilir. Onun sesi Göğü, Tanrı’yı çağrıştırmaktadır. Nitekim Kutadgu Bilig’de “Bulut kökredi, urdı nevbet tuğı” ifadesinde kullanılan “Kökremek” bugün kükremek şeklinde kullandığımız fiilin de aynı köke bağlı olduğunu hatırlatıyor’ diyor.

Yukarıdaki görüşler doğrultusunda, Türkçede “tın” sözü ve türevlerinin hem ‘ruh, nefes, soluk’ hem de ‘huzur, sükûn, sessizlik dinlemek ve dinlenmek’ gibi anlamlara gelmesinin bir rastlantı olmadığını görüyoruz. Türkçe ile ifade imkânı bulan düşünce bir yandan “tın-” ve “çın-” sözleriyle gerçek ile ses arasında köklü bir ilişki kurarken diğer yandan güzellik anlayışındaki sesli duyarlılığını yüksek bir irtifaya taşımaktadır.

Türkçe gibi düzenli ve adeta matematiksel dizgelere sahip bir dilde ses benzerliklerinin çoğu zaman rastlantı olması beklenemez. Dolayısıyla Türk duyuşunun işitsel bakımdan temel sesleri olarak öne çıkan “tın” ve “çın” seslerinin hem ahenk hem de söz içeriği bakımından yakınlıkları, Türk müziğinin varoluşsal yönelişlerine ayrıca ışık tutar niteliktedir.

“Dinlemek” sözüne özellikle dikkat çekmek gerekiyor. “Tın-” kökü dikkate alındığında, Türkçenin içinde yürüyen düşünceye göre, gerçek dinleme eyleminin can kulağıyla olabileceği anlaşılır. Dinleme esnasında muhatap sadece duyularla değil duygularıyla da dikkate alınmalıdır. Türkçeye göre “dinleme” sözünde duyu-duygu bütünlüğünün kendiliğinden bulunduğunu varsayabiliriz. Dinleme ve tınlama arasındaki köken birliği aynı dili konuşan muhatapların duygu ve düşünce birliğine işaret eder. Ayrıca bir öneri anlamında kullanılan “dinle” sözü “söylenenleri bütün kalbinle ve bedeninle, yani duyu duygu bütünlüğünde anla” manası içerir. Nihayet Orhun Yazıtlarında geçen “tınla” sözü eksiksiz olarak anlaşılma arzusunu dile getirmektedir.

“Tını” sözünün ‘türlü müzik araçlarının verdiği sesleri birbirinden ayırt etmeyi sağlayan ses özelliği’ anlamına geldiğini söylemiştik. Nihayet müzik dinlenen bir düzenlemedir. Dinlemek sözü ilk katmanında sesin bir dikkat ve bilinçle algılanması demek iken, “tın-” kökünden gelmesi göz önüne alındığında çok daha derin çağrışımlarla duyuşumuzun (güzel anlayışının) asıl yönelişleri hakkında da değerli ipuçları verir.

İşitmek Dinlemek Duymak

Duyumsamak (estetik algı); beş duyu organından gelen verilerin bilgi, deneyim ve sezgilerin süzgecinden geçmesiyle oluşuyor. Bu bağlamda duyuşumuzun başlıca kaynağının görmek ve işitmek olduğunu varsayalım. Nasıl ki bakmak ve görmek arasındaki farktan söz ediyorsak, Türkçeye göre aynı yöntemle işitmek ve dinlemek arasında da önemli bir ayrım olduğunu anlıyoruz. Türkçe tıpkı görme eyleminde olduğu gibi, “bakıp görmeyikökgök anlamının yücelik çağrışımına bağlarken, işitmek ve dinlemek arasında ince bir ayrıma giderek “işiterek dinlemeyi”  tinsel (ruhi) yönelişlerin tavrıyla ilişkilendirir.

İşiterek dinleme dedik, çünkü işitmeden yani ses titreşimlerine mahkûm dinleme dışında da dinleyiş türlerinden söz edilebiliyor. Örneğin Vicdanın sesi, kalbin sesi gibi vurgular işitmekle dinlemenin ayrı olgular olduğuna işaret eder. Zîra vicdanın sesi işitilemez ama dinlenebilir. Burada dikkatleri çın sözüne çekmek gerekiyor. Gerçek bir dinleme eylemi için gereken kesintisiz ve anlaşılabilir seslere olan ihtiyacımızı göz önüne aldığımızda karşımıza ‘gür ve cam gibi pürüzsüz ses’ anlamına gelen çın “hakikat, doğru ve gerçek” köküne yaslanmış çıngrak kelimesi çıkar. Çın (hakikat) ve tin (ruh) sözlerinin ses ahengi bakımından yakınlıklarında, Türkçe anlama konusunda dilin sesli yönelişlerine gizlenmiş estetiğin ipuçlarını görüyoruz. (çıngırak sözünün günümüzde sadece tiz ses çıkaran nesneler için kullanılması, dilimizdeki anlam daralmalarının örneklerinden birisi olduğunu göstermektedir).

İşitme duyusunun edilgen yapısı insan duyarlılığının harekete geçmesiyle dinleme etkinliğine dönüşür. Dolayısıyla bakmaktan görmeye yükselen durumun bir benzeri işitmekten dinlemeye geçişte de görülür. Yani bakma ve işitme halinde pasif halde bulunan duyular görerek ve dinleyerek etkinleşir ve estetik algının oluşumuna önayak olur.  Görme eyleminde de olduğu gibi dinlemenin de türleri var. İletişimciler ve eğitim uzmanları dinleme türlerini; ayrıştırıcı, iletişimsel, estetik, eleştirel ve bilgi için olmak üzere beş ana başlıkta ele alırlar. Konunun alt başlıkları da olmasına rağmen bizi ilgilendiren “estetik” kısmına kısa da olsa değinmek gerekiyor.

Her ne kadar özellikle eğitimciler için beş ana başlığa ayrılsa da dinlemenin temel olarak estetik yönünün belirleyici karakteri onu dinleme konusunun üst başlığı yapar. Çünkü güzel ve hakikatli süzgeçlerden geçmeyen dinleme eylemi diğer başlıklar dikkate alındığında edilgen işitme durumları olarak ham hâlde kalırlar. Ele alınan konunun işitsel araçlarla ilgililere aktarılması her ilgilinin işittiği verileri dinlediği anlamına gelmez. Gerçek dinleme eylemi sözün kökünden de anlaşılacağı üzere muhatapla ve konuyla ruhsal ve duygusal bağlar kurarak gerçekleşebilecektir. Ayrıca Türkçenin içinde akan düşünsel altyapı hakiki dinlemeyi çın ses ve sözüyle ilişkilendirerek hem içerik hem de ses bakımından pürüzsüz sunumlara dikkatleri çeker. Dolayısıyla dinlemek anlayabilmenin de ön koşullarından biri olarak öne çıkar. Buradan hareketle Türk güzelliğinde işitmenin ötesinde görülen özgün müzikal duyuşun Türkçenin hikmetlerinin anlaşılmasıyla açıklığa kavuşacağını düşünüyorum.

Elimizdeki bu veriler ışığında tın (ruh) ve çın (hakikat) sözlerinin Türk kulağı için temel sesler ve anlama kökleri olduğunu söyleyebiliriz. Bir hikmet dili olarak Türkçenin İşitmekten dinlemeye geçişindeki estetik tavır, dilin köklerine sırlanmış müzik anlayışının ontolojik kökenleri hakkında da bize olağanüstü ufuklar açmaktadır.

Özgün duyuşumuzdaki temel seslerinin Türk müziği terminolojisi açısından göz ardı edildiğini üzülerek görüyoruz. Bu durum hem dil hem de müzik açısından son derece yaralayıcı bir kayıptır. Ne yazık ki lisanın gelişimi medeniyeti şekillendiren birçok olumlu-olumsuz unsurdan bağımsız değildir. Müzik terimlerindeki Farsça, Latince ve Fransızca gibi dillerin baskınlığını Türkçenin bu muhteşem alt yapısına rağmen nasıl izah edebiliriz?

Yazının konusu olan tın ve çın sözlerinin, dönemin Karahanlı Türkçesinde zamanına göre çok çeşitli türevleri, bu köklerin ne kadar zengin çağrışımlarla yüklü olduğunu göstermektedir. Bu değerlendirmeler ışığında özellikle estetik, müzik ve sosyal bilimler alanında görüş ufkumuzu genişletip ve anlam derinliğini güçlendirecek iken, Anadolu ve Rumeli macerasının heyecanıyla neredeyse unutulmuş iki kök sözle karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.

Sevgili Yunus’un kulakları çınlasın

Gel ahî iy şehriyâri sözümüzi dinle bâri
Hezâr gevher ü dînârı kara toprag ide bir söz

 

Dipnot

*Dr. Fatma Adile Başer, Türk Kültür Sistemindeki Paradigma Bağlamında “Kök” ün “Makam” a Evrilme Süreci (İlgili makalenin asıl sunumu İTÜ TMDK’nın düzenlediği Ulusal Türk Müziği Kurultayı’nda gerçekleşmiştir.)

Kaynakça

AYDIN, Erhan. Orhun Yazıtları. İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2018.

BAŞER, Fatma Adile. Türk Kültür Sistemindeki Paradigma Bağlamında “Kök” ün “Makam” a Evrilme Süreci https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/kultur-sanat-yazilari/1295-turk-kultur-sistemindeki-paradigma-baglaminda-kok-un-makam-a-evrilme-sureci

CARULLAH, Ebu’l Kasım. Mukaddimettü’l-Edeb. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1993.

CLAUSON, Sir Gerard. Etymological Dictionary of Prethirteenth Century Turkish. OXFORD UNIVERSITYPRESS, 1972.

DORUK, Muhammed. «Kutadgu Bilig’in Türkiye Türkçesine Atarımı.» Edebiyat Fak. Türk Dilive EdebiyatıBölümü. Kayseri: Erciyes Üniversitesi, tarih yok.

EYUBOĞLU, İsmet Zeki. Türk Dilinin EtimolojiSözlüğü. İstanbul: Say Yayınları, 2017.—. Türkçe Kökler Sözlüğü. İstanbul: RemziKitabevi, 1989.

GÜLENSOY, Tuncer. Türkiye TürkçesindekiTürkçe Sözcüklerin KökeniBilgisiSözlüğü. Ankara: Türk DilKurumu, 2007.

KAŞGARLI MAHMUD. Divânü Lugâti’t-Türk, Çeviri-Uyarlama-Düzenleme. Seçkin Erdi, S. Tuğba Yurteser.İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005.

KAŞGARLI MAHMUD. Divânü Lugâti’t-Türk, Çeviren Besim ATALAY, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2021

KOMİSYON. Türkçe Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu, 2011.

MAİMAİTİAİLİ, Nuerjiamali. «Kutadgu Bilig’in Söz Varlığı Açısından Açıklamalı Sözlüğü.» Yüksek Lisans Tezi.İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi, 2013.

TEKİN, Talat. Orhun Yazıtları. İstanbul: Simurg Kitapçılık Yayıncılık, 1998.

ÜŞENMEZ, Emek. «Karahanlı TürkçesiSözlüğü.» Yüksek Lisans Tezi. Kütahya: Dumlupınar Üniversitesi,2006.

YUSUF HAS HACİB,. Kutadgu Bilig. Düzenleyen Mustafa S KAÇALİN. Kültür Bakanlığı Yayınları, Tarihsiz.

YÜCEL, Didem. Sesbilgisel Farkındalık (Fonolojik Farkındalık) Eğitiminin Okuma Sorunu Olan Çocuklar Üzerindeki Etkisinin İncelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).Ankara. 2009

 

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.