Önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi coğrafyamızda kadın; bütün toplumsal etkinliklere katılan, siyasal kararların alınmasında söz sahibi, erkek ile eşit haklara sahip görünmekte. Bu yazımızda kadının işgücüne katılımına ve katılımının arttırılması amacı ile yapılanlara bakmaya çalışacağız. Var olan veriler ışığında iki döneme ayırmayı uygun gördük.
Osmanlı döneminde genel olarak kadın, üretime ücretsiz katkıda bulunmakta zira daha çok kırsal alanda çalışmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman ve III. Selim dönemlerinde halk sınıfından bazı kadınların çalışma yaşamına katılmalarına ilişkin fetvalar ve fermanlar bulunduğu bilinmektedir. Bu dönemlerde kadınların hekimlik yaptıklarına ilişkin belgeler bulunmuş, Kanuni döneminde evden eve dolaşan bohçacı kadınlar çalışan kadın sayılmaktaymış. Tanzimat dönemine geldiğimizde kadının iş hayatına katılımı, toplumsal konumu ile bağlantılı seyretmiş; kentte yaşıyor ve ekonomik durumu iyi ise gayrimüslim okullarda veya evlerinde özel eğitim alarak birçok sektörde; kentte yaşıyor ama gelir düzeyi düşük ise atölye tipi sanayide, kırsal alanda yaşayanlar ise tarım işçisi olarak üretimde yer almıştır. Osmanlı’da 1908 yılı itibariyle 250 bin sanayi işçisi bulunmakta, bunların 75 bininin kadın olduğu tahmini olarak ifade edilmektedir. İstanbul, İzmir gibi büyük Anadolu kentlerine ait rakamları yansıtan 1913–1915 Osmanlı sanayi istatistiklerine baktığımızda imalat sektöründe kadınların 1913’te %32, 1915’te %29 oranlarında istihdam edildiği görülür. Bu oranlar dokuma sanayiinde özellikle pamuk ve ipek dokumacılığında %90’a yükselmektedir. Kadın katılımının %50 civarında olduğu diğer bir alan tütün sektörüdür. I. Dünya Savaşı sırasında kadınlar memur ve müstahdem olarak maaşla hizmete alınmış, terzilik gibi askeri geri hizmetlerde çalıştırılmıştır. Savaş sırasında kurulan Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi, kadınlar ile ordunun ihtiyaç duyduğu işler arasında aracılık yapan bir dernek olarak faaliyet göstermiştir. Bu dönemde kadın işgücünün, gerek ucuzluğu nedeniyle gerekse zorunluluktan pek çok alanda kullanılmasına karşılık, yapılan düzenlemelerde kadın işgücü konusu yer almamıştır.
Cumhuriyet dönemine geldiğimizde kurtuluş mücadelesinde erkeklerle birlikte mücadele eden kadınların Cumhuriyet’in kuruluşu ile beraber ekonomik ve hukuksal alanlarında mevcut statülerinin yükseltilmesi, çalışma yaşamında daha etkin bir biçimde yer alabilmeleri için çalışmalara başlandığını görüyoruz. Tetikleyici unsur olarak da istihdam faaliyetlerinin; kadınların geleneksel olarak yer aldığı istihdam sektörlerinde yoğunlaşması, savaşlar dolayısıyla erkek işgücünde meydana gelen eksilmeler, eşlerini savaşta kaybeden kadınların çalışma yaşamına girmek durumunda kalması gösterilebilir. 1927–1942 yılları Teşvik-i Sanayi Yasası istatistiklerine göre 1932–1934 yılları arasında çalışan kadınların oranı %25 civarında olup 1947 yılına kadar bu oranda ciddi bir değişme olmamıştır. Bu verilerin yanı sıra 1923 yılında yapılan Türkiye İktisat Kongresi’nde Türkiye genelinde kadınların madenlerde çalıştırılmasının yasaklanması, her ay üç gün izin verilmesi, doğum öncesi ve sonrası için sekiz haftalık ücretli izin verilmesi kararları alınmıştır. 1930 yılında çıkarılan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile yetişkin işçilerin yanı sıra kadın ve çocuk işçiler için çalışma yaşı, izin süresi, işin konusu ve diğer çalışma koşullarına ilişkin koruyucu hükümler getirilmiştir. 1945 yılında yürürlüğe giren İş Kazaları ile Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortası Kanunu ile kadın işçilere analık durumunda sosyal güvence getirilmiştir. 1971 yılında yürürlüğe giren ve 2003 yılına dek yürürlükte kalan 1475 sayılı İş Kanunu ile kadın işgücünü korumaya yönelik kimi hükümlerin yanında eşit işe eşit ücret ilkesi nihayet mevzuatımıza girmiştir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (2001–2005) ise kadın okur-yazarlığı, kadın istihdamı ve kadınların sağlık hizmetlerinden yararlanmasının artmasına ilişkin kazanımlara değinilerek kadınların eğitim düzeylerinin yükseltilmesi, kalkınma sürecine, çalışma yaşamına ve karar alma mekanizmalarına daha fazla katılımları için alınacak önlemler belirtilmektedir. Onuncu Kalkınma Planı’na bakıldığında ise kadınların karar alma mekanizmalarında daha fazla yer almaları, istihdamının artırılması, eğitim ve beceri düzeylerinin yükseltilmesi ile aile ve iş yaşamının uyumlaştırılmasına yönelik güvenceli esnek çalışma, kreş ve çocuk bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve erişilebilir kılınması ile ebeveyn izni gibi alternatif modellerin uygulanması hedef ve politikaları yer almaktadır.
Yapılan çalışmalar bir yana varılan sonuçlar açısından bence en önemli olanı bu toprakların kadını her şeyin üstesinden gelebilecek kapasitede ve her daim hazır. Bu hazır oluş karşılık beklemeden ( ücret, takdir…) kendini bilen, kendine güvenen, değerlerinden ve sorumluluklarından ödün vermeden olmuştur.
Kaynak: ÇSGB Nurcan ÖNDER, Türkiye’ de Kadın İşgücünün Görünümü