Bugün akademik düzeyde bile dilin imkânlarını, maalesef şuuraltında yürüyen bir değerlendirmeyle hayata geçiriyoruz. Sözünü ettiğimiz tutum, zamanla düşünme ve üretme aşamasında köklü bir sorun olarak, ilerlemeyi engelleyen bir ezber tuzağına dönüşüyor. Dilin imkânlarının farkında olmak, şüphesiz tek başına bir dilbilgisi meselesi değildir. Kültürün bütün unsurları, özellikle dil vasıtasıyla birbiri ile eşgüdümlü bir ilerleme yahut gerileme eğilimi gösterir. Örneğin bilimin, felsefenin herhangi bir dalı ile müzik, mimari ve diğer sanat alanlarının birbirinden bağımsız olduklarını kim söyleyebilir?
Bu bütünlüğü hayatın her alanında gerek duyular gerekse duygular yoluyla, tanıklık edebileceğimiz açıklıkta, gözlemleyebiliyoruz. Parapsikolojik deneyler, kelebek etkisi kuramı, parçacık fiziğinin ulaştığı düzey; madde ve “ötesi”nin iç içe olduğunu gösteriyor.
Duygularımızdaki küçücük bir değişikliğin vücut kimyamızda eşgüdümlü değişikliklere yol açtığını biliyoruz. Aksine yediğimiz bir yemek, içtiğimiz bir içki veya ilaç, duygularımızda eşzamanlı olarak bambaşka değişimlere yol açıyor.
Kutadgu Bilig’de geçen “Bilgili insanın sözü yemek gibi yenilmedir.” ibaresi akıl, bilgi, duyu, duygu, düşünme ve anlayışın birbiriyle iç içe olgular olduğunu işaret ediyor. Hatta beyitte kullanılan beslenme vurgusu bile her ne kadar bir metafor olsa da son derece akılcı bir anlatım üslûbu olarak dikkatlere sunulur. Yusuf Has Hacib’in kurduğu “bilgi, insan, söz” denklemi insanın, varlığın diğer elemanlarıyla ilişkisinde temel araç olarak dilin önemini de vurgu yapar. Lisanın; soyutu somuta, somutu soyuta aktarabilme niteliği, varoluşun hakikatiyle akılcı bir ilişki kurulabilmesinin en önemli unsurlarındandır.
Akılcılığa yaptığımız vurgu ve “bilgi” hakkındaki tutumumuz haklı olarak “biçimsel rasyonalite”yi akla getirebilir. Fakat Türkçe bağlamında bir “düşünme” üzerinden hareket ediyoruz. Böylelikle Türk dilinde “Töre” çevresinde kavramsallaşan insani değerlerin Türkçe tefekkür insicamını sağlayacağı görüşündeyiz. Doğal olarak Batı ürünü tanımlamalara alternatif geliştirmek gibi tepkisel bir akıl yürütmeyi de düşünmüyoruz. Türkçenin içinde var olagelen özgün düşünce üslûbu, biz her ne kadar yeni yeni keşfediyor olsak da kendine has bir “literatüre” zaten sahiptir. Dile aynı zamanda bir bilgi kaynağı olarak bakıldığında kendi sosyal, iktisadi, siyasi, felsefi vd. alanlara ait kavramları bir çekirdek olarak bünyesinde taşıdığı görülür. Yani Türkçeden hareketle bakacak olursak yapılan düşünme ve anlama çabalarının, düşünce ölçeğinde ciddiye alınıp değerlendirmeye tabi tutulması için her sahada tutarlılık sergilemesi beklenir. Tutarlılığın yakalanması, düşüncenin gelişmesini ve hayatta karşılık bulmasını sağlar. Türk dilinin damarlarında dolaşan kan ve ona hayat veren kimya, kadim ontolojinin bizde karşılık bulan değerleridir. Bu değerler bilinmeden ve dikkate alınmadan söylenecek söz ve yazılan yazı, işlenen konunun açmazlarını çoğaltacaktır.
Bilindiği gibi toplumsal, ekonomik ve hukuki alanların katı bürokrasinin “akılcı” yöntemleriyle şekillendirilmesi “modernite”nin en kısa tariflerinden biridir. Modern kurumlar her ne kadar seküler bir düşüncenin eseri olsalar da terminolojinin üzerindeki boyayı kazıdığımızda karşımıza çıkan ontolojik astarı tüm çıplaklığıyla görebiliriz. Bir örnek olarak sözlük karşılığı “hareketlilik ve eylem durumunda olmak” olan aksiyon sözcüğünün Latince kökeni act– “sıradan insan becerisi ve sağduyusu tarafından karşı konulamaz olan doğa gücü, ilahi etkinlik” anlamına gelmektedir. Batı Avrupa’nın en seküler kültürü olarak kabul edilen Fransız dilinden alınan aksiyon sözcüğünün kökten bağlı olduğu ontolojiyi görmemek için kör olmak gerekir. Bu durum felsefeden bilime, sanattan spora kadar bütün bir sahayı kapsar. Aslında bu süreç o kadar doğaldır ki “sekülarist literatür” dahi bu tabii mecranın ürünü olma zorunluluğundan azade olamaz. Bu, dilin gücüdür. Türk edebi ve bilimsel literatürünün birkaç yüzyıllık temel zafiyeti, özellikle Türkçe bağlamında dil konusunun ne kadar önemli olduğunun anlaşılamamasından kaynaklanmaktadır.
Dilin hayatiyeti üzerine yazmak, bu yazının sınırlarını aşar. Ama şu kadarını biliyoruz ki her bitki tohumu, kendi toprağında ve ikliminde yeşerip meyve verebilmektedir. Dolayısıyla özgün bir Türk düşüncesinden ve aklından söz edebilmek, kaçınılmaz olarak Türkçeyle olacaktır. Öyle ki bir “aydın”dan söz edebiliyor olmak da eğitim kurumlarının anadili öğretebiliyor olmasına ve akademinin Türkçe düşünebilmesine bağlıdır.
Toplumsal Aklı Anlamak adlı eserdeki Dil-Akıl İlişkisi başlığının giriş paragrafı konumuz için ufuk açıcı olacaktır:
“Dil, geçmişte üretilen tarihsel bir yapı taşır. Maziyle ilgili her türlü oluşum ve ilişkinin tarif ve tasviri doğal olarak bu yapıda mevcuttur. Sadece geçmiş değildir dilin muhteviyatı. O yapıda ‘şimdi’ ve ‘gelecek’ tasavvurlarının kökleri ve ifade imkânları da bulunmaktadır. Yeni üretilecek kelime, kavram ve diğer ifade kalıpları dahî bu yapının potansiyellerinden çıkarılır. Yani dil, yapısında geçmiş-gelecek bütün anlamları ve bağlantı ihtimallerini unsurları arasındaki ilişki alternatifleri birer imkân olarak saklı tutmaktadır.”
Paragrafta geçen “şimdi ve gelecek tasavvurlarının kökleri ve ifade imkânları”nın potansiyel olarak dilde saklı olduğu görüşü, bir seri olarak devam yazılarımızın “cüretkârlığına” davetiye çıkarır niteliktedir.
Sorunlara çare ararken taklit edilen Batılı kurumsal çözümler, temelde Türk dilinde ifadesini bulan bir akla sahip olmadığımız görüntüsü verir. Eğer bir özgün akıl varsa da bizim onunla irtibatımızın koptuğunu gösterir. Bu sebeple Türkçe düşünmeye çalıştığımız denemelerin esasen dil aracılığıyla özgün “Türk aklı”na da dikkat çekeceğini umuyoruz.
Bu yazımızda Türkçede düşünme eyleminin sağlık ve tutarlılığı için gereken temel iki kavram olarak sakınık ve uyanık sözcüklerine yoğunlaşacağız.
Sakınık ve Uyanık Üzerine
Konu yazı ilerledikçe açıklığa kavuşacak olmakla beraber baştan belirtelim ki Türkçede düşünmek, temelde uyanık ve sakınık olma durumudur. Başka bir anlatımla uyanık ve sakınık olmak, düşünce için sağlıklı bir zemini her an hazır tutarken diğer yandan düşünme faaliyetine her irtifada eşlik eden etkin olma durumlarıdır. Bu iki sözcüğün kadim Türk ontolojisi ıstılahının önemli kavramlarından olduğuna da ayrıca dikkat çekmek gerekir.
Sözlüklerde sak-
TDK Büyük Türkçe Sözlük’te sakınmak. (-i, -den) 1. Herhangi bir korku veya düşünce ile bir şeyi yapmaktan uzak durmak, içtinap etmek. 2. Olabileceği düşünülen kötülüklere karşı önlemler almak. 3. Korumak, esirgemek, gözetmek.
Divan-ü Lûgât’i-t Türk’te saqındı. ol mindin saqındı: O, bana karşı ihtiyatlı davrandı… saqınur, sakınmaq.
Clauson’un Cumhuriyet Öncesi Etimolojik Türkçe Sözlüğü’nde sakı– ‘to wait for, watch’ (beklemek, dört gözle beklemek, dikkat etmek, gözetlemek, kollamak. HA) (s.805) Ol meniñ kö:züme: sakı:dı: ‘he appeared faintly before my eyes’ (o gözümün önünde belli belirsiz ortaya çıktı. HA) (s.806) açıklamaları getirir.
Sak- kökenli sözcükler, düşüncenin duyular ve duygular yoluyla ilk tetiklendiği anın hassasiyetini ifade ettiği gibi düşünme sürecine her aşamada eşlik eden şüpheci ve akılcı tutumları, çok çeşitli nüanslarıyla dile getirir. Bir taraftan yeni bir bilgi ya da olgunun ilk ortaya çıkış anına önceki deneyimlerin ışığında hazır bulunmak, diğer taraftan “şeyleri” anlama sürecinde düşüncenin diriliğini koruma amacına işaret eden kavramların önemli bir bölümü aynı kök sözcüğe bağlanmıştır.
Kaşgarlı Mahmud’un “ihtiyatlı davrandı” izahı ve Clauson’un “belli belirsiz ortaya çıktı” açıklaması, sak- kök sözcüğünün neden düşünme ve değerlendirmenin “şüpheci” ve akılcı tutumlarını ifade eden kavramlardan önemli bir bölümünün çıkış kaynağı olduğunu gösterir niteliktedir.
Sakınmak
Orhun Yazıtları’nda Kül Tigin’in vefatının yarattığı üzüntü sonrasında geçen “özüm sakındım” (KK 10) ifadesi, endişeli düşünce halini ifade etmektedir. Bugün efkârlanmak dediğimiz tabirle örtüşür. Yazıtlarda geçen sakındım ifadesi ayrıca ‘kaygı ve düşüncelerimi dile getirdim’ anlamında da kullanılır. Yazıtlarda sakındım sözcüğü derin bir endişe eşliğindeki düşüncenin ifadesi olarak kavramsallaşır.
Sak– kökenli kelimelerin Kutadgu Bilig’de düşünce eyleminin farklı etkin durumlarını ifade amacıyla kullanıldığı görülüyor. Birçok yerde de tam olarak düşünce-düşünme anlamında kullanılmıştır. Sak– kök sözcüğünde türeyen kelimelerin eserde 282 ayrı yerde birbirini açan anlamlarda kullanıldığını görüyoruz.
Kutadgu Bilig’de Sak; uyanık, dikkatli ve tetikte olma durumu, Sakınuk; takva sahibi (kötü düşünce ve eylemlerden uzak durma titizliği), sakınç; keder, hüzünlü düşünce hali, sakış-çı sayma, sayış, hesap. Muhasebeci, saklık tedbirli, ihtiyatlı ve uyanık olma, sakın düşün, saknu düşünceli, düşünerek ve benzer nüansları gözeterek kullanılır.
Türkçe, sakın, vurgusu; “İyice düşün, karşılaştığın konunun ayrıntılarını dikkate alarak karar ver ve davran.” uyarısı anlamına gelirken ayrıca sosyal yaşamda gözetilmesi gereken (adab-ı muaşeret) kuralların odak noktasını teşkil eder. Sakınmak eylem ve davranışın düşünceyle eşgüdümlü olduğunun ifadesi olarak köklü bir kavram niteliğini taşır. Dolayısıyla Türkçe üzerinden yürüyen düşünce bir fantezi almaktan çıkar; düşünmek, sakınarak somut ve akılcı bir tutuma bürünür. Akılcı tutumu tahrik eden yönüyle sakın vurgusu, gözlem ve deney aşamalarında bütün olasılıkların hesaba katılması, gerekirse bir daha denenmesi ve eldeki bilgi ve bulgulara dikkatlice bakılmasını ikaz eder. Bu yönüyle sak– kök sözcüğü Türkçe bilim terimleri türetmeye elverişli çağrışımlarla doludur.
Sak- kökünden yukarda verdiğimiz örnek sözcüklere dikkatli bir gözle bakıldığında Türk dilinde düşünceye etki eden endişe verici unsurların incelikli bir ayrıma tabi tutulduğu görülür. Sakı:n, Sakı:ş ve sakı:nç sözcükleri en açık örneklerdir. Hem teknik hem de duyusal ve duygusal kavramlar aynı köke bağlanarak bilgi ile akıl arasındaki bağlantılar çok çeşitlilik içerisinde bir uyum yakalarlar.
Sakınık ve aşağıda açacağımız uyanık olma durumu, Türkçe anlam örgüsü içinde bir düşünme yetisi olarak aklın yürüdüğü yoldaki işaret levhaları ve ışıklandırmalar gibidir. Ayrıca güzellik anlayışının dil vasıtasıyla açıklanabilmesi çok yönlü soyutlamaları gerektirir. Duyuların etki-nleşmesiyle harekete geçen düşünce duygusal bağlar kurarak bir güzellik anlayışı geliştirir. Düşünce planında güzellik ister soyut ister somut verilere dayansın bir gördüğüne inanma durumudur. Buna göre inanmak, güzeli görmeyi yani bir tanıklığı gerektirir. Aklın süzülmüş düşünce üretebilmesi sakıncalı verileri ayırt edebilmesiyle mümkün olacaktır ki bu hâl için her an uyanık olmak gerekmektedir. Kadim Türk düşüncesinde bilge’nin sözünün gıda gibi görülmesini (KB 2875), beg’in beğenilerin odağı olmasını sakınık (titizlikli düşünme) ve uyanık (işleyen akıl) olmalarına bağlayabiliriz. Bu aşamada bilge ve bey toplumsal güven duygusunun teminatları olarak kurumsal bir kavrama dönüşür.
közün körse ötrü köñül ârzûlar; köñül ârzû kolsa anı kim yığar
köñül beg-turur yéti endam öze; begi başlasa bodnı yügrür tüze
idi yakşı aymış biliglig sözüg; ay ersig küdezgil köñülüg közüg
(KB 2794-2795-2796)
Gözün gördüğü şeyi gönül arzular; gönül arzu edince, ona kim karşı koyabilir.
Gönül yedi endam üzerine beydir; bey yol gösterince, halk tereddütsüz onu takip eder.
Bilgili çok yerinde bir söz söylemiştir; ey yiğit, gönülü ve gözü gözet.
Beyitlerde görüldüğü üzere bey kavramının tevriyeli kullanılarak gönülle ilişkilendirilmesi Türkçe güzellik (estetik) tavrının siyaset ve sosyal yaşamı etkileyen gücünün temel ipuçlarını verir. Clauson sözlüğündeki açıklamayı dikkate aldığımızda “gönlü ve gözü gözet” ibaresindeki gözet-közüg sözcüğünün sakınık kavramıyla simetrik anlam ilişkisi ayrıca göze çarpmaktadır.
Sak- kök sözcüğü ve türevlerinin Kutadgu Bilig ışığında anlam çözümlemesine odaklandığımızda görüyoruz ki sakınık, sakınmak ve yakını sözcükleri Türk düşüncesi, sosyal yaşamı ve güzellik anlayışının diğer kavramları için bir çıta oluşturmaktadır.
Uyumak ve Uyanmak Farkı Üzerine
Türkçe de her dil gibi kendine özgü bir muhakemeyle yürümektedir. Bugün kullandığımız “uyumak ve uyanmak” fiilleri, Türkçenin içinde sırlanmış dünya görüşünün dil imkânlarını kullanarak nasıl derinleştiğinin ipuçlarını taşımaktadır.
bir ança udıdı bir ança oduğ / kopa keldi saknu toğa keldi toğ (5672)
Bir az uyudu, tekrar bir müddet uyanık yattı; düşünceleri onu bırakmadı, tekrar kalktı
töşek koldı yattı udıdı uzun / beliñlep odundı özi yalñuzun (5673)
Tekrar yattı ve uzun bir müddet uyudu; kendi-kendine ürkerek, birden uyandı.
Beyitlerde Türkçenin bütün incelikleri kullanılır. Uykuya geçmek fiilinin uyudu –udıdı sözcüğü ile ifade edilmesi, geri dönmek anlamındaki udu– köküne bağlanır. Böylece ruh-beden birlikteliği mevcudiyetindeki yeniden alevlenebilme yeteneğini saklı tutarak iç içe bükülmekte ve sönmektedir. Uyandı-odundı sözcüğünde ise ifadenin od– ile başlaması, dil açısından özel ve yaratıcı bir tercih olarak göze çarpıyor. Kutadgu Bilig metninin tamamında “ot” kelimesinin bugünkü “ateş” anlamını içerdiğini biliyoruz.(Odundı sözcüğündeki ot ve od benzerliğinin sadece ses benzerliği değil, aynı zamanda eşanlamlılık olduğunu ayrıca izah edeceğiz.) Dolayısıyla uyku halinde kendi içine dönüp sönen şeyin ateş, ışık-od olduğu anlaşılmaktadır. Günümüz Türkçesinde uyudu ve uyandı sözcüklerini aynı sesle başlayarak kullanıyor olmamız, kavramın nüanslarının hem ses hem de içerik bakımından kayba uğradığını göstermektedir. Bu konudaki Türkçe kullanımımızın da ses ve muhteva olarak Yusuf Has Hacib’in gerisine düştüğünü üzülerek belirtmeliyiz.
Bu aşamada biraz daha teknik bilgiden sonra konumuza yoğunlaşmaya çalışacağız. ‘o,ö- u,ü değişikliği kelime başında veya ilk hecede görülen bir değişikliktir. Baştaki veya ilk hecedeki o, ö’ler az veya çok sonradan u, ü’ye çevrilmişlerdir.Bu değişiklik Eski Türkçe ile yeni devirler arasında olduğu gibi şiveler ve ağızlara arasında da görülen bir değişikliktir: yokaru – yukarı, odun-, oyan, uyan- misallerinde olduğu gibi.’ (TDB)
Uyumak
Uyumak sözcüğü ud-köküne dayanır. Udu– kökü temelde “ara, iz, art, geri, uyku” (TDE) vb. anlamları içeren sözcüklere kaynaklık teşkil ediyor. Divan-ü Lûgât’i-t Türk’te udmak sözcüğü için “yandaş, çırak (şakird)” açıklaması yapılırken uduqluq kelimesi “insanın bir şey üzerine bilgisizliği gafleti” olarak izah edilir. Ayrıca udıttı, uyuttu; udıtgân, uyku ilacı; udıştı, uyuştu, udluq bacağın arka kısmı, udlaştı arkasından yürüdü, udûlâdı ona uydu, udlatmaq takip ettirmek. Nitekim Kutadgu Bilig gaflet uykusu için “udıtır” derken failine “udığlı kişi” demektedir.(KB 5267)
usanma ay ilig udıma odun; özüñde kédin edgü atıñ kodun (KB 3786)
Gafil olma, ey hükümdar, uyuma, uyan; kendinden sonra iyi ad bırak.
Kutadgu Bilig’den verdiğimiz örnekte ud- ve od- anlam köklerinin aynı beyitte dönüşümlü olarak devreye sokulduğu görülür. Uyumak ud- (geri,arka, art, ,iz) anlam köküne “sönmek” çağrışımıyla bağlanırken uyanmak od- (ateş) anlam köküne bağlanarak uyumaktan mülhem ayağa kalmak fiilinden nüanslarla ayrılır. Nitekim gerek günlük yaşamda gerekse edebiyatta çerağ, mum, fener ve benzeri aydınlatma araçlarının tutuşturulması için “uyandırma” sözcüğü kullanılıyordu. Gerek anlam kökü gerekse Türkçe klasik metinlerdeki anlam örgüsü içinde değerlendirirsek uyanma sözcüğünün kökenindeki od- her ne kadar ateş gibi anlaşılsa da aslından aydınlık ve ışık anlamına gelmektedir. (Bilindiği gibi Kutadgu Bilig’de Odgurmış irfan rolündedir fakat bu bahis, arif ve aydın tanımını irdelemeyi gerektiren bir mecraya gider. Konunun bu yönüne bu yazının devamı olan ve uyanma-düşünme ilişkisini ele alacağımız bir sonraki yazımızda daha ayrıntılı şekilde ele alacağız.) Özetle aynı kavramın içe ve dışa dönük durumları için farklı ses, anlam ve anlatım biçimleri kullanıldığı anlaşılmaktadır. “Udıma” (uyuma) sözcüğünün Kül Tigin abidesindeki ses yapısı ve anlamının Kutadgu Bilig’de de devam ettiğini görmekteyiz. Ses yapısındaki d/y dönüşümü ile günümüzde de varlığını sürdüren en eski Türkçe kelimelerden biri olduğu anlaşılmaktadır. Türkçenin anlatım gücü ve derinliğinin farkında olan Yusuf Has Hacib, hiç şüphesiz Türk dilini kadim ontolojiye olan vukufiyeti ile “entelektüel” bir çıtaya yükseltmiştir.
İnsan varlığının dünya şartlarında etkin olabilmesi, bilinçli eylemlerde bulunabilmesi akıl-beden ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulabilmesine bağlıdır. Bu bir uyum meselesidir yani karşılaşılan yeni bilgi ve olguların bir “nisbetler ağı”ndan süzülerek değerlendirilmesi gerekmektedir. Bizde Türkçenin oluşturduğu anlam dünyasının bağıntı, ilgi ve ilintilerini yine Türkçeyle anlamaya çalışıyoruz.
Türkçede uyuma ve yakını sözcükler, en sıradan kullanımından edebiyata kadar genellikle olumsuz çağrışımlarla kullanılır. Ölüm uykusu, uyan da balığa gidelim, uyuma çalış, ayakta uyumak ve benzeri birçok deyim, Türkçede uyumanın menfi bir durum olarak anlaşıldığını gösteriyor. Yaşama umudu kalmayan hayvanların veteriner eliyle öldürülme zorunluluğu için de bugün “uyutma” terimi kullanılmaktadır. Uydu devlet tabiri de diplomatik bir kavram olan manda sözcüğüyle kısmen örtüşür. TDK Büyük Türkçe Sözlük, anestezi ve narkoz sözcüklerinin Türkçe karşılığını uyuşturma olarak gösterir.
Uyum, uygun ve buna yakın sözcükler ud- kökünün “geri, art, arka” anlamına yaslanır. Uymak; peşine takılmak, uyum sağlamak; küçük farkları görmezden gelerek benzemeye çalışmak manasına geliyor.
Aslında “şununla uyumlu” “buna uygun” derken “o” her ne ise bununla, benzemeyen taraflarından sakınarak bir benimseme ve beğenme çabasından söz etmekteyiz. Ona benzemek, özüyle dolaylı-dolaysız bir bağlantıyı ifade ederken onu beğenmek koşulsuz güzel görmek demektir. Oysa ona uymak, uyum sağlamak görece olumlu bulunsa da içinde hep bir sakıncalı unsurun bulunduğu şerhini barındırır. Dolayısıyla uyumlu olmak, birtakım benzemezlik ve beğenmezliklere rağmen zorunluluğa bağlı bir kabulü işaret eder. Bu sebeple çoğu zaman “tam olarak uygundur” pekiştirmesi kullanılır. Buna göre uyum, uygun, uyuşmak, uyuşturmak ud– kök anlamına tam olarak bağlıdır.
Türkçede olumlu sakıncasız uyum ve uygunluk durumu için tüz-düz- köküne bağlı düzgün sözcüğünü görürüz. Düzenlemeyle doğrusal bağlantı kurarken özerk yapısını koruyan unsurlar için düz, düzgün veya düzenli diyoruz. Nitekim tüze anlam genişlemesiyle kural ve yasa mânâsına gelir.
Uyumakla ilgisi gözümüze çarpan son bir ayrıntı, Türkçenin uyku halindeyken neredeyse tek olumlu gelişme olarak gördüğü düş sözcüğüyle karşılaşmaktayız. Rüya kelimesinin Türkçe karşılığının düş olması, Türkçe düşünce tasarımında uyku durumunda en aza indirilen fiziki etkinliklerin düşünme faaliyeti için söz konusu olmadığına işaret eder ve bunu olumlu bir süreç olarak görür. En dikkat çeken tarafı ise düşünce ve düş sözcüklerinin aynı kökene bağlı olmaları, Türkçe düş sözcüğünün içeriğini “mâlihûlya”dan ayırır. Böylece uyku durumu dışında kullanılan düş-leme sözcüğü somut verilerden hareketle gelecek tasarımı (düşüncesi) anlamına gelir.
Bu yazımızda özellikle Kutadgu Bilig’in halis Türkçesinden hareketle sakınma ve uyuma sözcüklerinin bağlantılı anlam içeriğini çözümlemeyi denedik. Ele aldığımız sözcükler Türkçe bağlamında Türk düşüncesi ve anlayışının anahtar kavramlarından biri olarak karşımıza çıktı. Konumuz od- köküne bağlı ‘uyanma’nın düşünce kavramıyla ilişkisine odaklanacak (Odaklanmak sözcüğü, genel kanının aksine Türkçe od- köküne dayanmaktadır. TDE ) bağlantılı bir yazıyla devam edecek.
Her kimüñ cânında varsa göz kulak
Hak yolında ol uyandı oldı sak
Aşık Paşa
Kısaltmalar:
TAA: toplumsal Aklı Anlamak – Sait Başer
KK : Kül Tigin Kuzey Yüzü – Orhun Abideleri
KB : Kutadgu Bilig – Yusuf Has Hacib
TDB : Türk Dil Bilgisi – Muharrem Ergin
TDE : Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü – İsmet Zeki Eyüboğlu
KT : Kutadgu Bilig’de Kut ve Töre – Sait Başer
HA : İngilizce-Türkçe çeviriler Hamza Akyol
Kaynaklar:
Gerard Clauson – Etimology Dictionary Pre-thirteenth Century Turkısh – Oxford At the Clarendon Press (1972)
Muharrem Ergin – Türkçe Dil Bilgisi – Bayrak Basın-Yayın-Tanıtım (2009)
Talat Tekin – Orhun Yazıtları – Simurg Dil ve Edebiyat Dizisi 1 (1998)
Muharrem Ergin – Orhun Abideleri – Hisar (003)
Yusuf Has Hacib – Kutadgu Bilig – Kültür Bakanlığı Yayınları
Dr. Sait Başer – Kutadgu Bilig’de Kut ve Töre – Trabzon Valiliği Kültür Yayınları (2007)
Şükrü Halûk Akalın (haz.) – Türkçe Sözlük – Türk Dil Kurumu Yayınları
Kaşgarlı Mahmud – Divan-ı Lügati Türk – (2005) Kabalcı Yayınevi
Prof. Dr. Tuncer Gülensoy – Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü – Türk Dil Kurumu Yayınları
İsmet Zeki Eyuboğlu – Türk Dilinin Etimolojisi Sözlüğü –Say Yayınları (2017)
Dr. Sait Başer – Toplumsal Aklı Anlamak – Ataç Yayınları (2006)
Aşık Paşa – Garib-Nâme – Hazırlayan Kemal Yavuz – Kültür Bakanlığı Yayınları (2000)
Emek Üşenmez – Karahanlı Türkçesi Sözlüğü (Yüksek Lisans Tezi) Kütahya (2016)
Hasan Eren – Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü – Ankara (1999)