Kapıkullarıyla Mücâdele Buraya Kadarmış

mhsBatılılar devşirme usûlünü bizden aldılar hiç şüphesiz. Uzun asırlar boyu, aslı Hıristiyan olan çocukların daha büluğ çağına erişmeden devşirilerek içinden çıktıkları dünyaya karşı kullanılmaları, Batılıların zihnini ve muhayyilesini meşgul etmiştir hep. Hattâ içlerinden çıkan İvo Andriç gibileri daha da ileriye giderek gerçeklerle bağdaşmayan fantastik öyküler bile üretmiştir onlar hakkında. Ve bu sistemi iktibâs eden Batılılar, sadece almakla kalmayıp onu güncelleyerek zamanla kendileri için kullanışlı hâle de getirdiler.

Evet, Batılılar adam devşirme sanâtını bizden öğrendiler. Fakat önemli bir farkla, değişik bir biçimde tatbîk ettiler onu. Osmanlı’da devşirilen unsurlar devlet kademelerinde istidâdlarına göre istihdâm olunur, zeki ve yüksek yaratılışa mâlik olanlar devletin en üst kademelerine kadar çıkardı. Yani her devşirme kabiliyyeti ölçüsünde itibârlı mevkilere gelebilir, servet ve şöhret sahibi olabilirdi. Ve Osmanlı onları içlerinden geldikleri milletin içine sokup etki ajanı olarak da kullanmaz, âdî ve cüce bir siyâsete alet etmezdi. Net bir politika takîb eder, Osmanlı kimliği altında onlara yetki ve pâye verirdi. Kısacası, devşirdiği unsurları kendi sistemi içinde yükseltir, onları bir başka devletin koynunda alçak ve ikiyüzlü bir siyâsete zorlamazdı.

Hâlbuki Haçlı-Siyonist ittifâkı, bizden devşirdiği unsurları benimseyip kendi içine almamış ama onları baştan ayağa yeniden formatlayıp kendisine benzetmiş ve yine kendi hesâbına çalışan etki ajanları olarak içimize sokmuştur. Bu unsurlar geldikleri makamlarda toplum için dâimâ bir sıkıntı ve iğtişâş sebebi olmuştur.

Bugüne kadar karşımıza çıkmaya cesâret edemeyen Batı, hep içimizden devşirdiği kapıkullarıyla bize ayar çekti. Bu hem daha az masraflı ve hem de kendisi için rizikosuz bir yöntemdi. Tanzîmât’tan bu yana hep aynı politika takîb edildi. Cumhûriyyetle beraber sistemi dönüştürüp kör bir Batı hayrânlığı içerisinde bizi kendilerine angaje hâle getirdikten sonra ise, içinden teslîm alınmış bir ülkede aydın bürokrat bir zümre oluşturup onlar eliyle örtülü bir iktidâr imkânına kavuştular. Çoğu ya Batı’da tahsîl görmüş ya da Batı eğitimiyle adam olmuş(!) bu tâife, içinden çıktığı milletin değerleriyle sürekli kavga etti. Atasından tevârüs ettiği değerleri aşağılayarak yükseleceğini zannetti ne hikmetse.

Batı’nın kendisine merbût, emrine itâatkâr kapıkulları içeridekiler ve dışarıdakiler olmak üzere iki sınıftı. Daha az masraflı, dikkatlerden uzak ve kullanışlı olanlarsa içeridekilerdi. Kültür ve sanât câmiasıyla, iş çevreleri ve yüksek bürokraside kümelenmiş bu gürûh, ya aba altından sopa göstererek, ya da darbe yaparak engelledi her seferinde halkın uyanışını.

15 Temmuz onlar için bir milâttı. İçerideki kapıkulları bu târihte son defa saldırdılar Türk Devleti’ne. Bu, darbecilerin son akşam yemeğiydi. Zîrâ ilk defa hiç de hesâb etmedikleri bir şeyle karşılaştılar. O zamana kadar darbecileri sevmese de olup bitenlere hep seyirci kalan millet, birden sahaya indi ve sert bir kroşeyle kapıkullarını yere serdi. İçerideki kapıkulu tâifesi bu târihten sonra hamle gücünü kaybetti ve inisiyatif milletin eline geçti. Şimdi sadece âvâzları çıktığı kadar bağırıyorlar. Kamuoyu oluşturarak dünyayı ayağa kaldıracaklarını sanıyorlar. Yakında devletin çelik gürzü başlarına inecek ve darmadağın olacaklar inşâallah. Çığırtkanlık yapmaya bile mecâlleri olmayacak bundan böyle.

Gelelim hâriçteki kapıkullarına… Yetmişlere kadar içerideki uzantılarıyla durumu idâre eden Batılılar, bu târihten sonra artık yalnızca onlarla yola devam edemeyeceklerini gördüler. Bunun üzerine dışarıdaki kapıkulları piyasaya sürüldü. Bunlar milli varlığımıza kast eden terör örgütleriydi. Onlarla Türkiye’nin üzerine gelinecek, terörist faâliyyetlerle iktidârlar bunaltılıp itibârsızlaştırılacak, hükümet krizleri çıkarılarak ülke sık sık kaos ortamına sürüklenecekti. Tabîî böyle bir siyâsî istikrârsızlık sürecinde ülkeyi kalkındıracak yatırımlar da askıya alınacaktı. Bu arada içerideki kapıkulları da boş durmayacak, efendileri hesâbına beşinci kol faâliyyeti yürüterek ateşin içine odun atmaya devam edeceklerdi. Bunu yaparken de sûret-i haktan görünmeyi ihmâl etmeyeceklerdi elbet. Böylelikle Türkiye hem içeriden hem de dışarıdan sıkıştırılacaktı. Ve tabîatiyle iki taraftan kıskaca alınmış bir ülke, Batılılarla aynı masaya oturduğunda da uslu çocuk olmaya mecbûr kalacaktı.

1974’te gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekâtı ise, Batılıları daha da ürküttü. Milli güçler tarafından içerideki kuşatmanın kısa bir süreliğine de olsa yarılarak harekâtın gerçekleştirilebilmiş olması Batı dünyasını şoke etti. 1973 senesinde ASALA tarafından ülke dışındaki elçilik ve konsolosluklarımıza karşı başlatılan terör eylemleri, 1975’ten sonra ülke içine yayılma istidâdı gösterdi. Kontrgerillayla birlikte çeşitli terör örgütleri kol gezmeye başladı Türkiye’de.

Bugün dâhilde ve hâriçte teröre karşı etkili bir mücâdele verebiliyorsak, bu içerideki kapıkullarının eski güçlerini yitirmiş olmasının bir sonucudur. Şimdi geldi sıra Batı’nın dışarıdaki kapıkulları olan terör örgütlerine. İşte şu anda onlara dönük öldürücü darbe de vurulmakta artık. Fırat Kalkanı operasyonuyla başlayıp Afrin’le devam eden güneyimizdeki mücâdele bütünüyle ona müteveccihtir.

Afrin operasyonu ve akâbinde gerçekleşmesi muhtemel Kandil harekâtıyla da hâriçteki taşeron örgütler yani üzerimize dışarıdan gelen kapıkullarıyla mücâdele dönemi kapanacaktır inşâallah. Operasyonlar döneminde artık bu uyuz itlerin başı öylesine ezilmelidir ki, bir daha gıkları dahi çıkamasın.

Bu bağlamda ölü ya da diri ele geçirilen terör örgütü mensûblarının Türk ordusu karşısındaki zilletini belgeleyen fotoğrafların da sosyal medyada yayınlanıyor olması yerindedir kanâatimce. Aksî istikametteki eleştirilerin savaşın sadece sahada değil, medyada da sürdüğü böylesine kritik bir süreçte dikkate alınmaması gerekir. Bu resimlerin yayınlanmasının nahoş tarafları olsa da yapılması gereken budur. Zîrâ onların getirisi, götürüsünden daha fazladır. Kapıkullarının Mehmetçik karşısındaki rezil hâli iyice gözler önüne serilmelidir ki, onları ateşe atan ağababaları bundan böyle rûhunu şeytana satan yeni uşaklar bulmakta zorlansın. Ardı sıra başka zavallılar da o kan emicilerin tuzağına düşmesin. Ölü ya da diri teşhîr edilen her terör örgütü mensûbu ABD isimli dönek müttefiğin itibârını birazcık daha gölgeleyip güvenilmezliğini tescîlleyecektir.

Şu dakika itibâriyle, ABD’nin maşalarla yürüttüğü politika Ortadoğu bataklığına saplanmıştır. Afrin operasyonuyla bir kez daha görülmüştür ki, bu coğrafyada maşalarla kestaneleri ateşin içinden çıkartmanın imkânı yoktur. Kestaneleri ateşin içinden çıkartabilmenin tek yolu, elini ateşin içine sokabilecek cür’et, cesâret ve moral değerlere sahip olmaktır. Bölge üzerine hesâb yapan güçler içerisinde, bu değerlere sahip olan tek devlette Türkiye’dir.

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.