Seni kalıcı olana ulaştıran geçici olanlardır…
Bir makalede okumuştum, Feldman Barrett’in sözünü “Birazcık ‘berbat’ hissetmek için yeterince çaba harcamalısınız.”Bu; insanın kendi güvenli alanlarının duvarlarını yıkması, rahat alanını terk etmesi demek. Kendimizle yüzleştiğimiz bir deneyim. Nasıl mı? Sizden hiç beklenilmeyenleri yaparak baştan söyleyeyim; çoğu kişi, bunu senden hiç beklemezdim, diyecek; hazırlıklı olun. Alışkanlık haline getirdiklerinizden vazgeçerek, başkaları ne der, diye düşündükleriniz yüzünden ertelediklerinizi görerek, kısa duvarın ardından tüm ben tanımlamalarınızı izleyerek ilk başta öteki dediklerinizden uzaklaşırsınız ancak armağanı daima kendinize yaklaşmanızdır.
Şems’in Mevlâna Hazretleri’nden Musevi mahallesinden içki almasını istemesi, tam da budur misal. Böylece ben diye tanımladıklarınız, yapıp etmeleriniz ya da yapamam edemem dedikleriniz… kısaca gönlünüze aldıklarınız artık orayı terk etmeye başlar. Çünkü bir işte asıl yetenek, yeni zorlukları kabul edebilmekten geçiyor. Ne kadar zorlanırsak o kadar kolaylaşıyor zorlandığımız şeyin kabulü. Zıt değil mi bu söz? Eh, işte dünya da zaten zıtların birliği değil mi! Sıra sende gel sen de artık birleyiver. Armağanı, kendine yakınlaşmandır.
Kendine yakınlaştıkça hem kendinin hem de ötekilerin etkisiyle oluşan kalıpların, ben diye tanımladıkların, üzerinden tek tek düşmeye başlar. Geçici olanlar, kendini kalıcı olana bırakır. Hani hikâyede geçer:
Bir gün sırrı bilene ‘özgeçmişini’ sorarlar. Yanıtı müthiştir:
“Öz geçmez, geçen teferruattır.”