Rabb’e Götürmeyen Bilgiyi N’eylesin İnsanoğlu

Gülasfi MelanYazmak, ne sancılı bir hadise! Tam erteleyecektim ki “Kalk!” dedi içimden bir ses. Düşünseniz de etrafınızda her şeyi ertelemeyi alışkanlık haline getirmiş bir arkadaşın varlığını. Bugün kalsın, yarın yapacağım. Yarın götürüveririm aldığımı, yarın teşekkür ederim, yarın gönlünü alırım, yarın gösteririm sevgimi, yarın tebrik ederim mutluluğunu… O yarınlar hiç bitmiyor ne yazık ki ve bir süre sonra o yarınlarda yapacağımız hiçbir şeyin anlamı kalmayabiliyor. Gecikmekle gelen o adım, bir yerlerde hep bir şeylerin düzenini bozuyor. En önemlisi evrenin düzen seyrini değiştirmemiz. İnsanın ihmalkârlıkla gelen bu aksatmaları, ne zamana kadar hoş karşılanır? Karşımızdaki insanın tahammülünü zorladığımızı fark etmemiz için ne olması lazım? Ne olmalı ki bu uykudan uyanalım?

U/yanmak ne güzel bir kelime, yanmaktan geçiyor yolu.  Gönül uykusuyla geçen bir ömrün, hüsranla dolu bir hayatın ne kazancı olur ki! Uyanmalıydı insan. Bir kere uyandık mı gerisi gelecekti çünkü. Uyanmak dedikleri öyle bir hadiseydi ki uyandığımız mevzu ne olursa olsun o konuya gözlerimizi kapatabilmemiz mümkün olmayacaktı. O yollar, o taşlar, o ruh ve her şey konuşacaktı artık. “Aman dur, yeter! Anlamak / düşünmek istemiyorum!” diyemezdin. Çünkü artık uyanma gerçekleşmişti. Ve sen her adım attığında arkanda bir ses daima haykırmaya devam edecekti. Düşünmek de böyle bir şey işte. İnsan bir kez düşünmeye başladıysa rahat davranabilme şansı yoktur, geriye gitme ihtimali de. Bize düşen, düşmeden evvel düş görebilmek için düşünmek, anlamaya çalışmak ve anlamaktır. Bundan sonrasında ya yaşamak vardır ilerleyip ya da ölümü seçmek, kendini durdurmaya çalışmak. Grisi yoktur bu işin! Ya beyaz yola doğru ilerlersin ya da karanlıklara tahammüle katlanırsın.

Ashab-ı Kefh’in de hali böyleceydi belki de. Rabbül Alemin Kefh Suresi’nde bahsetmişti onlardan. Adaletsizlikle hükmeden hükümdardan kaçarken bir mağaraya sığınıp uyutulmuşlardı belli bir süre. Uyandıklarında ise aralarında konuşup ne kadar zamandır uyuduklarını sorup durmuşlardı. Birisi birkaç saat, diğeri biraz daha uzun süre demişti. Karınları acıkmıştı. Aralarında bir kişi belirleyip ellerindeki parayla şehre inip ekmek almasını istemişlerdi. Olacak olan o zaman oluvermişti. Şehre inen kişi pazara girdiğinde sorulara maruz kalmış ve elindeki paranın artık kullanılmadığını öğrenmişti. Şehir insanlarının konuşma dili değişmiş, giyim kuşamı da farklılaşmıştı.

Böyleydi Kefh Suresi’nde anlatılanlar. Yaratıcı “Ol!” deyip oldurmuş, mağaradakileri belli bir süre uyutmuş, dinlendirmiş, zarar görmesinler diye korumuştu onları. Bu örnek, öldükten sonraki dirilişin nasıl olacağına dair bir mucize sunmuştu gönülleri diri olanlara. Maddi uykudan uyananların hali, manevi uyanmalara vesile olacaktı. Bu uyanışı yaşayabilmek için okumalıydı insan. Ve nitekim bunun için “Oku!” demişti Rabbimiz Alak Süresi’nin birinci ayetinde. Okumaya telkin etmişti bizleri Cebrail a.s. vasıtasıyla vahyettiği ayetinde. Titremişti Peygamberimiz. “Ben okuma bilmem ki!” cümlesi dökülüvermişti ağzından o anın heyecanıyla. Yaratan Rabbinin adıyla okumayı öğrenecekti sonra. O bize oku, izle, gör demişti ve bize düşen, yükümlü olduğumuz vazifeyi icra etmeye çabalamak. Bu kelimeyi seviyorum. Çabalamak, hep bir debelenmeyi, kelebeğin kozadaykenki halini hatırlatır. Çünkü insan da böyledir. İçindeki tüm kabukları yırtıp çatlatmalıdır.

Yazmak bir sorumluluk hali, bir inşirah, bir ferahlama. Bir şeylerin hakkını teslim etme uğraşısı. Ondan geleni, onun yolunda iade etme. Okumak da bir sancı diğer yandan. Bazı yazarların yazıları vardır; kelimelerin her birinin ölümden sonra dirilecek olan insan gibi, tek tek topraktan çıkıp küçük bir filiz gibi başını yerden kaldırıp dirildiğini hissedersin. Evet, bir şeyler karalanacaksa bu dünya hayatında ya da üstü bastıra bastıra çizilecekse hafif dokunuşlarla; en etkilisi, en güzeli böyleydi. Hakkı verilmeliydi her kelimenin, her zaman yitirilişinin. Okuyan, okuduğunda hep bir kıpırdama olmalıydı içinde. Rabb’e götürmeyen bilgiyi n’eylesin insanoğlu!

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.