Düşünün ki tüm nefretten arınınca
Zihin masumiyetine kavuşur
Ve sonunda öğrenir ki kendini mutlu kılandır,
Teskin eden ve aniden korkutan,
Ve kendi tatlı iradesi cennetin iradesi olan
William ButlerYeats
Geçen ay Byron Katie’nin dört çalışma sorusu ile başlamıştık, devam edelim mi? Bugüne kadar düşüncelerimizle yarattığımız inançlarımızın tam tersinin “doğru” olduğunu farketmeyenedersiniz?
Byron Katie “çalışma”daderki; hakikatin göründüğünden farklı olmasını istemeniz bir kediye köpek gibi havlamasını öğretmekten farksızdır. Ne kadar çok uğraşırsanız uğraşın kedi sonunda size yine “miyuuuuaa” diye cevap verecektir. Hakikatin olduğundan farklı olmasını istemek ümitsiz bir vakadır. Ve bu çaba ile tüm ömrünüzü harcayabilirsiniz.
Düşünceye sorulacak ilk soru;
1.Doğru mu? emin misin?
Bu soru ilk farkındalık çabasıdır. Kendi işimize bakmak, düşüncelerimizi anlayışla karşılamak, hikayelerimizin farkına varmak ve hangi inanışla bir acı çekiyorsak onun ardındaki düşünceye bakmak ve görmek çabası içine girmektir.
Yıllar önce kendimle ilgili inanışlarım arasındaydı; leb demeden leblebi demek; “zekiyim ya”, başkalarının üzüldüğüne çok üzülmek; “empatiğim ya”, birinin girdiği duyguya girip onunla aynı şeyi hissetmek; “duygusalım ya”. Bunu ilk fark edişim benim için çok önemli olan bir yahoo grupta yaşadığım bir olaydır. Grupta biri bir şiir paylaşmıştı, nasıl hüzünlü, nasıl iç yaralayıcı, başladım ağlamaya, tam o sırada ömrüme girerek farkındalık ateşini yakan gönül dostum aradı ve niye ağlıyorsun dedi; işte grupta yayımlanan şiire çok üzüldüm. Onun yanıtı; aa niye ağlıyorsun, o arkadaş onu ayrıldığı eşine yazmış?! Sen niye duyguya girdin?
Kendi işimize bakmak kadar harika bir iş yoktur hayatta. Bilirsiniz belki ancak burada yeri geldi Nasrettin hoca’nın o fıkrasını yazmadan edemeyeceğim.
Hoca sokağına girdiğinde yanına bir komşusu yanaşır ve derki;
-Hocam az önce bir tepsi baklava taşıyan bir adam bir sokaktan geçti. Hoca;
-BANA NE?
-Ama hocam adam sizin kapıyı çaldı ve eve girdi!
-Ee o zaman SANA NE!
Gündelik hayattaki tüm duygusal geçişler ve onun yarattığı stres aslında kendi işimize bakmamaktan kaynaklanıyor, Duyduğumuz tüm endişeler, kontrol edemeyeceğimiz halde kontrol etmeye çalışmamızın yarattığı baskılar, b türlü bırakamamanın verdiği endişe. Bunun etkisi ise, başkasının işine karışma ya da yüce Yaradanın işine karışma (nefsin en iyi bildiği şeydir bu; o bilmez ben bilirim deyip O’na bile akıl öğretmeler) sonucu kendimizden düştüğümüz ayrılık.
Byron Katiediyorki; siz kendi hayatınızı yaşıyorsanız, ben de zihinsel olarak sizin hayatınızı yaşıyorsam, peki benim hayatımı kim yaşıyor? İkimizde sizinleyiz. Sizinle olduğumda ben neredeyim; kendi hayatımdan ayrı. Böyle olduğunda da işlerin neden ters gittiğini düşünüp duruyorum. Ne yaman çelişki değil mi?
Yaşamımızı özgürleştirmek için; rahatsızlık, baskı yada yalnızlık yada bir acı hissettiğimizde kendimize; zihnen kimin işine karıştığımızı soralım, verdiğiniz cevabı görünce inanın çok güleceksiniz. Ve bu cevap ile düşüncelerimize karşı bir anlayış geliştirecek ve hikayemizin de farkına varacağız. Hikayemizin farkına varmak ise; sizi kendinize yaklaştıracak ve düşüncelerin bizi nasıl da Ondan uzaklaştırdığını hissetmemize yarayacak. Bu çaba özgürleşmek için ilk adım. Değmez mi sizce?
Ve artık;
keyfiyetin bilir,
neşen seçer,
bu da geçer ya HÛ..