Atatürk Bugün Tarihi Bir Şahsiyet Mi, Yoksa Politik Bir Figür Mü?

Haldun SönmezerBu yazıyı, çalışmalarıyla resmi tarihin üzerindeki sis perdesini aralayan Sayın Cemil Koçak’a ithaf ediyorum”

 

Türkiye siyasetinin en ilginç yönlerinden birisi de ölümünün üzerinden yetmiş yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen Atatürk’ün hala bir iç politika malzemesi olarak kullanılmaya devam etmesidir. Dünyanın hiçbir ülkesinde ikinci bir örneği bulunmayan bu olağandışı durum öncelikle cumhuriyetin kuruluş yıllarında dar bir bürokratik elit zümrenin, daha sonra ise bir siyasi partinin Atatürk’ün isim ve tarihi şahsiyeti üzerinde kurduğu patronajın sonucudur. Atatürk adeta bir marka haline getirilmiş, bu markanın üzerine altı okun kaşesi vurularak, patent ve kullanım hakkı CHP’ye devredilmiş ve Atatürk’ün tarihi rolü ile bu partinin daha sonraki yıllarda izlediği politika ve siyasi hedefler arasında adeta özdeşlik kurulmuştur. Bu yolla CHP Atatürk’ün siyasi misyonunu ve kredibilitesini de kendi siyasi hanesine kattığını düşünerek, siyaset yapmaya soyunmuştur.

Bir ülkeye hizmet eden devlet ve politika adamları yaşadıkları dönemde siyasi mücadelelerin içinde yer alır, politik çekişme ve polemiklerin yerine göre konusu yerine göre ise tarafı olurlar. Her siyasetçi gibi sevenleri tarafından alkışlanıp, muhalifleri tarafından kıyasıya eleştirilirler. Fakat kendi köşelerine çekildiklerinde, siyasetin öznesi olmaktan çıkarlar. Ölümlerinden sonra ise tesirlerine ve tarihin zaman içinde vereceği hükme göre toplumsal hafızadaki yerlerine otururlar. Hizmetleriyle anılıp, hatıralarıyla yaşarlar. Bazıları da bir milli kahraman olarak maşeri vicdandaki yerini alır. Yakın tarihimizde Celal Bayar, Adnan Menderes, Turgut Özal gibi en gözde ve aktivist siyasi aktörler ölümlerinden sonra bir politik pozisyonun tarafı olmaktan çıkıp, millet nezdindeki yerlerini almışlardır. Onlardan çok daha önce siyasi misyonunu tamamlayıp, hayat ve politika sahnesinden çekilen Atatürk ise hala ısrarla siyasi polemik ve çatışmaların merkezinde tutulan politik bir figür olmaya devam etmektedir. Bugün dünyada hiçbir milli kahraman ölümünden üççeyrek asır geçtikten sonra hala taraflar arasındaki siyasi çekişmelere konu edilen politik bir figür olarak yaşamaya devam etmiyor. Bunun bugün belki de dünyadaki tek istisnası Atatürk’tür.

Fransa’da “De Gaulle’cü siyaset” diye bir kavram vardır, ama o bir politik tavrı, özellikle de dünya meseleleri karşısındaki belli bir siyasi tutum ve duruşu ifade etmek için kullanılır. Yoksa De Gaulle, iç siyaset malzemesi yapılıp, bir siyasi hareketin bir başka siyasi hareketi dövmek için kullandığı bir politik sopa değildir. Fransa’da taraflar birbirine karşı onun üzerinden siyaset yapmaz. Aynı şekilde ABD’de ülkenin kurucusu olan Washington hiçbir siyasi polemiğin malzemesi yapılmaz. Ne Demokrat, ne de Cumhuriyetçi Parti birbirine karşı onu kalkan olarak kullanmaya kalkmaz. Amerikan ulusal kimliğinin bir sembolü ve birleştirici öğesi olarak, çoktan tarihteki mutena yerini almıştır. Hiçbir gelişmiş batı ülkesinde artık tarihin konusu olan bir devlet adamı, bugün Atatürk’ün bürokrasi ve CHP eliyle düşürüldüğü durumda değildir. CHP hem resmi ideolojiden güç alıp, siyasi rakiplerini hizaya getirmek ve onların siyasi manevra sahasını daraltmak, hem de Atatürk’ün tarihi şahsiyeti üzerinden prim yaparak, siyasi rant sağlamak amacıyla en az yarım asır boyunca Atatürk’ü politik bir figür olarak kullanmıştır.

ABD’de Washington, Lincoln gibi liderler birleştirici, bütünleştirici, toplumu birbirine kenetleyen bir fonksiyon icra ederken, CHP’nin bu tutumu sebebiyle Atatürk, siyasal ve toplumsal ayrışmanın, çatışma ve toplumsal kutuplaşmanın merkezine oturmuştur. En azından belirli bir toplum kesimi tarafından bu şekilde algılanmaktadır. Bu algının ortaya çıkmasındaki en büyük etken sivil ve askeri bürokrasinin tavrı ile CHP’nin kafasındaki Atatürk imgesini bugüne kadar açıktan siyasi muarızlarına, zımnen de onları destekleyen toplum kesimlerine karşı bir dayatma ve tedip etme aracı olarak kullanmasıdır. CHP’nin tam da bu tavrı yüzünden bugün Amerikalıların Washington üzerinde sağladıkları mutabakatı Türk milleti Atatürk üzerinde tam anlamıyla sağlayabilmiş değildir.

Yıllardan beri Atatürk’ü kendi politik pozisyonlarının tarafı haline getirip, kullanan CHP zihniyetinin bu politikası sağ ve muhafazakâr siyaset felsefesine sahip siyasi hareketler karşısındaki perişanlığından kaynaklanmaktadır. Yeni ve kuşatıcı alternatif siyasetler üretemediği için iktidar çıtasının çok uzağında kalan ve bunun yanında mücadele potansiyelini de yitirdiğinden aciz bir muhalefet partisi görünümü sergileyen CHP, bu açığını kapatabilmek için Atatürk’ü daima bir alem olarak kullanmış, ülke yönetebilme potansiyeli gösteremeyen bir siyasi parti adeta bir faninin tarihi kimliğinden medet umar hale gelmiştir. Bunun için de partiye her seçimden önce Atatürk aşısı yapılmış, fakat bu aşı bugüne kadar hiç meyve vermemiştir.

Yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız bu yanlış hesap bugüne kadar her seçim döneminde tekrarlanmıştır. CHP kendi siyasi anlayışının dar sınırları içerisine hapsettiği Atatürk’ü ve ideolojisini burada kalıplara dökmüştür. Atatürk sevgisi bu kalıplar üzerinden kitleye mal edilmek istenmiştir. Sıkıntı da bu noktada başlamaktadır. Halka kendi Atatürk’ünü seçme ve benimseme hakkı hiçbir zaman için tanınmamıştır. Kitlelere, onu arzu ettiği gibi benimseme hakkı verilseydi eğer, en az birkaç kuşağın yaşadığı sıkıntılar yaşanmazdı. İsteyen onu Sofya’daki maskeli baloya katılırken giydiği yeniçeri kostümü içerisinde bir Osmanlı subayı olarak, isteyen siperler arasında dolaşırken sigarasını yakan milli mücadelenin sarı paşası olarak, isteyen de kara tahta başında oturan bir cumhuriyet münevveri olarak kabul etmeliydi. Ama modernleşmeyi hayat tarzı icbarından ibaret zanneden jakoben mantık, bu algıyı daima kendisi belirlemek istemiş ve sürece müdahale ederek, onu cumhuriyetin dördüncü yılında modern Türk kadınıyla dans eden centilmen bir salon adamı olarak takdim etmeyi kendi projesine daha uygun görmüştür. Halka anlama ve gönüllü kabul etme imkânı tanımayan bu talepsiz arz, kimi zaman propagandayla, kimi zaman ise psikolojik tahakküm ve cebir yoluyla dayatılmış olduğundan hem başarısız olmuş, hem de Atatürk’ü siyasi çekişmelerin anaforunda bırakarak, bir tarihi şahsiyetin kimliğinde rahneler açılmasına sebebiyet vermiştir.

Bu bağlamda yıllar önce Atilla İlhan’ın sorduğu “Hangi Atatürk?” sorusu da henüz cevabını bulmuş değildir. Bu soruya toplumsal bir konsensüs ile doğru cevabın verilebilmesi için de yeni bir anayasal iklimde bürokratik vesayetin tümüyle kalkarak, siyasi denklemin siyaset dışı unsurlardan tamamen arındırılması gerekmektedir. Takip eden dönemde ise halk, yanlışları ve doğrularıyla Atatürk’ü layık olduğu mevkie oturtacaktır. Halkın kabul etmediği Mustafa Kemal Atatürk değil, CHP ve bürokratik kodamanlar eliyle adeta paket-program halinde millete sunulan Atatürk algısıdır.

Artık bu politikanın sonuna gelinmiştir. Daha ötesi yoktur. Özellikle 2007’den sonra devlet ve toplum hayatımızda meydana gelen değişimler, askeri vesayetin yavaş yavaş kalkması, yüksek yargı gibi sivil bürokrasinin etkinliğini yitirmesi, kılık, kıyafet özgürlüğünün sanki bu konuda ortak bir mutabakat varmışçasına devletin bütün kurumlarını kapsayacak şekilde yaygınlaşması ve buna paralel olarak halkı ve özellikle de orta tabakayı siyasetin ve bürokrasinin merkezine doğru çeken gelişmeler, yeni bir siyaset anlayışının devlete ve topluma hâkim olmaya başladığının işaretleridir. Artık bu durum CHP’nin Atatürk ve laiklik üzerinden sürdürdüğü artı değer üretmeyen ucuz politikaların da sonunu getirmiştir. Bundan sonra CHP bir zamanlar rejimin zinde unsurları olan ordu ve yargı ile yaptığı ittifak sayesinde açtığı Atatürkçülük şemsiyesini daha fazla kendi üzerinde taşıyamaz.

Yakın zamanda CHP’nin bu politikasının artık miadını doldurduğunun en açık göstergesi sağ ve muhafazakâr tandanslı bir şahsı kendi seçmen kitlesine cumhurbaşkanı adayı olarak lanse etmesi olmuştur. Kendi benimsedikleri kriterlere göre hiç de Atatürkçü denilemeyecek bir şahsı aday göstermeleri, istemeyerek de olsa eski politikalardan dönüş yapmakta olduklarının sinyalidir.

CHP bugüne kadarki mevcut tutumuyla gerçek anlamda Atatürk’ü hiçbir zaman için sevmemiştir. Onu daima iç politikada kendisine avantaj sağlayacak bir siyaset malzemesi olarak kullanmış ve bu tavır da sadece toplumsal bellekteki Atatürk imgesinin aşınmasına ve zayıflamasına hizmet etmiştir. CHP Atatürk’e yapıştığı ve onu iç siyasette politik bir kaldıraç olarak kullanmaya devam ettiği müddetçe hem kendisi batacak, hem de kendisiyle birlikte Atatürk’ü de marjinalleştirip, onun popülaritesini siyasi etkinliği gittikçe zayıflayan dar bir toplumsal kesime hapsetmeye devam edecektir. Bu milli mücadele tarihimize önder olarak geçmiş tarihi bir şahsiyete yapılacak en büyük kötülüktür.

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.