Eşikte Bekleyen, Kapının Ardındaki Ruh Olduğunda

Ali Çakır“Mâdem ki deniz rûhuna sır verdi sesinden 

Gel kurtul o dar varlığının hendesesinden”

Bir eşiğe bende olmak için asırlarca yürüyen, çok yaklaşan ama asla ulaşamayan ayakları neden deniz çeker?
Bir eşikte asırlarca kapının gıcırtısını duymayı umanları ama asla duyamayanları neden deniz çeker?
Bir eşiğin tozunu asırlarca gözlerine sürme yapanları neden deniz çeker?
Bir eşikte asırlarca azarlanan, gücenmeyen gönülleri neden deniz çeker?
Bir eşikte ziyan olmuş ruhları neden deniz çeker?

Kalk. Sitem etme. Yürü. Kapı açılır. Kapının açılması adına ne kadar umudun varsa öldür. Kalk. Sitem etme. Yürü. Tasarlamayı bırak. Umutlanmayı bırak. Hayıflanmayı bırak. Henüz mümkünken… Şehirleri geç. İnsanları geç. Eşikten aldığın nefes, seni denize çıkarır. Kalk. Sitem etme. Yürü. Vazgeçmediğin başka bir zaaf, çözmediğin başka bir pranga kaldı mı? Kapı açılır. Kapının ardındaki ruhtan da vazgeçersen kapı açılır. Eşikte bekleyenin kim olduğu sorulunca “ben” demediğinde, cevap veremediğinde kapı açılır. Böyle anlarsın, menzilin burası olmadığını. Böyle kapının ardındaki ruh, eşikte bekleyenle bir olur. Eşikte bekleyen, kapının ardındaki ruh olduğunda kapı açılır. Şimdi kalk. Sitem etme. Yürü. Eşikten aldığın nefes, seni denize çıkarır.

Henüz mümkünken hem Tanrı hem de kapının ardındaki ruh ile mücadeleye girişmediğin için şimdi bu ölgün denizin kıyısındasın. Karayı gözden kaybedinceye kadar açılacağız. Eşikten aldığın nefes dışında neyin varsa bırak; yoksa fazla ilerleyemeyiz, batarız. Haydi, çöz halatları!

Sandığı gibi değilsin ama elbette hamlesini en ölümcül yerine yapacaktı ki sana yeni bir hayat verebilsin. Hepimizin içinde bir Âdem ve Nuh var. Âdem, onca nimetin arasında korunmuş olanı bulacak; Nuh, kıyametlerden muhabbet sefinesiyle geçecek. Sen şimdi fasl-ı Âdem’i bitirdin, fasl-ı Nuh’a yetiştin. Birazdan kıyamet kopacak.

Âşık olan kişi sırra dokunmuştur. Artık onun gönlü mayalanmıştır. Ona aşktan başka bir şey lazım değildir. Sen şimdi sararmış benzinle örtülerin altına saklansan bile o seni bulur ve en kaçtığın yerin ortasına bırakır. Bu, onun olduğu gibi/kadar senin de talebin. Susamış olan nasıl suyu arıyorsa su da susamış olanı aramaktadır. Şimdi sen de şu durulan deniz gibi sakin ol da dinle onu.

Deniz, kendi sırlarına dair gönlüne bir şeyler fısıldadıysa artık bu kesret dünyasının suretlerine takılmaktan, görüneni seyretmekten vazgeç. Hesaplamaktan, tasarlamaktan kurtul. Eğer gerçekten talebin aşk ise şu denize karış, yok ol da o ruhtan, kendisinde olmayanı istemeyi bırak. O ruh sana senin istediklerini veremez. Onun eşiğini nihai menzil bilirsen sırrın aralanmış kapısını açamazsın, ayaklarındaki zincirlere düğüm üstüne düğüm atarsın. Hâlbuki ruhun artık hamle istiyor, aslıyla bir olmak istiyor. Bunun için rıza gerekir. Razı olduğunda tercih etmeyi bırakırsın. Talepten vazgeçmeden tercihi terk etmek mümkün mü? Ölmeden önce ölmeye cesaretin olsun. Rıza ortaya çıkınca müşkül ortadan kalkar. Kendindeki tecelliyi Hakk bilmek zorundasın, nefsleştirmeden! Hakikat-i Muhammediye senin de nüvendir çünkü.
Gönüle gönüllü olmak yakışır.
Haydi, at gönlünü ummana!
Haydi, at kendini ummana!

Bir cevap yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.